Fenerbahçe’de, Giuliano ve Valbuena’nın kulakları çekilme mesajı veren ilk onbir dışında kalışları; zaten tahmin edilen bir gelişmeydi. Onlarsız sahaya çıkan diğer F.Bahçeliler, iyi niyetliydi. Ama iyi niyet, etkili futbol aynamaya yetmedi.
Sarı-lacivertliler atak olmayı istiyor ama, beceremiyordu. Takıma ilk defa giren Slimani, bir şeyler yapma çabası içindeydi ama; yaptıkları sonuç alıcı değildi. Son dönemlerin göze batan futbolcusu olan genç Barış; yakın markaj altında kıpırdayacak alan bulamadı. O kadar ki; Barış topsuz dahi olsa, ilk yarıda ceza alanı içine bile giremedi. Hatta Slimani’nin önüne attığı şahane pasta bile, ceza alanına girmeden çizgide şutunu çekti. O da bir işe yaramadı.
Her ikili mücadelede, sürekli yerde kalan taraf olması; gençliğinin güçlü olmasına yetmediğini gösterdi. Barış bir maç daha böyle oynarsa, o da kesik yer!
***
Malatya ise, sıkça üstüne gelen ama pek de etkili olamayan rakibine karşı; başlarda onu cezalandırıcı bir performansa yönelemedi. Sonradan açıldı...
F.Bahçe’de ise; birinci/ikinci/üçüncü bölge, (İyi niyetli olsalar da) kendi başlarına bağımsız oynuyor ama hepsi birden bir bütün olamıyorlardı. Bu yüzden de, “Vurucu Tim” kıvamında olamadılar. Ayew de çok etkisizdi.
***
İkinci yarı F.Bahçe toparlanmış gibiydi. Mehmet Ekici ve Slimanı ile tehlike yaratıyor, kombine ataklarda belirli bir düzelme gösteriyordu. Barış da ataletten sıyrılmıştı. Ama golü yiyen onlar oldu. Çünkü Malatya da iyi oynamaya başlamış, hatta farkı bile arar olmuştu. F.Bahçe şoka girdi. Panik yüzünden, değişiklikler de işe yaramadı. Üç puan hayal oldu.