Merak etmeyin, bu bir küfür değil... Şu sıralar okuduğum İngilizce metinlerde karşıma en sık çıkan sözcük, Almanca: Schadenfreude... İngilizcede karşılığı bulunmayan bir duyguyu ifade eden sözcüğü Almancada keşfedip kullanmaya başladı Amerikalılar... Sözcüğün anlamı, ‘başkasının başına gelen belâdan keyiflenmek...’
Bende zerresi olmayan bir duygu bu... Öyle mi terbiye almışım, yoksa kendi başıma gelenlerden ders çıkarıp mı edinmişim, bilmem, ancak bir başkasının derdi beni hiç keyiflendirmez.
Film mi izliyorum, senaryo gereği biri diğerine bir yamukluk yapmışsa, devamda zorlanırım. Kimbilir kaç filmi yarıda bırakıp başka kanala geçmişimdir...
Amerika’da Obama’nın yeniden seçilmesiyle birlikte başlayan dönem bayağı bel-altı vuruşlara sahne olacağa benziyor. Benim gibi ‘schadenfreude’ özürlü olmayanlarınız için oldukça eğlenceli geçecek günler var önümüzde. Çıkışlar, saldırılar... Karşı-çıkışlar, karşı-hamleler... Kimbilir neler yaşanacak... Müteveffanın dönemini hatırlayacak yaşta değilim; birilerinin “Kennedy dönemi gibi” tespitini ancak başımı sallayarak karşılayabiliyorum.
Yaşanan bir dizi gerginliği takiben John F. Kennedy Dallas’ta bir suikasta kurban gitmişti. Ardından aday olan kardeşi Robert Kennedy’i de öldürdüler... “Kimler?” sorusu, suikastlar arkasından kurulan Kongre araştırma komitesi raporlarına rağmen, hâlâ cevapsız...
Ülkenin en önemli romancılarından Don DeLillo‘Libra’ romanında, Kennedy’nin aslında başarısız olması planlanmış bir suikastın kurbanı olduğunu ileri sürer. Kennedy’i Küba’ya savaşa zorlamak için, bazı eski CIA ajanlarının, uygun bir suikastçı olarak ellerinin altında tuttukları Moskova eğitimli Lee Harvey Oswald’ı nasıl yönlendirdiklerini anlatır ‘Libra’...
Oliver Stone lâyık görüldüğü onca Oscar ödülüne rağmen kendisine ‘komplocu’ sıfatını kazandıran ‘Kennedy’ adlı filminde daha derli toplu bir senaryoyu işler: Suikast dosyasını yeniden açan bir savcı Washington’da ‘içeriden’ biriyle görüşür. Kendisini ‘Bay X’ olarak tanıtan adam, suikastın arkasında, CIA’nin, askerlerle işbirliği halindeki silâh sanayicilerinin, Başkanı korumakla görevli güvenlikçilerin, FBI’ın ve hatta suikasttan sonra Beyaz Saray’a taşınan Kennedy’nin yardımcısı Lyndon Johnson’un bulunduğunu söyler...
‘X’, “Bunların bazısı bütünüyle işin içindeydi, bazısı ise suçluların izini yok etmekte menfaati olan kişilerdi” diye anlatır suç-ortaklarını...
Filmi izler, özellikle de ‘Bay X’in anlattıklarını dinlerken, Kennedy’e suikastın nasıl inceden inceye planlanarak sahneye konulduğunu fark ederiz. CIA şunu yapmıştır... Korumayı sağlaması gereken güvenlikçiler şunu yapmamıştır... FBI gördüklerini rapor etmemiştir... İlk kovuşturmayı yapan savcı kanıtları kayda geçirmemiştir...
“Komplo herhalde böyle olur” diye düşünmeden edemezsiniz...
‘Schadenfreude’ duygusu gelişmişlerdenseniz, “Beter olsunlar” da diyebilirsiniz. Tabii, eğer suikasta uğramamış olsaydı, Kennedy çapında birinin yapacaklarıyla ABD’nin ve dünyanın nasıl bir hal alacağı üzerinde düşünmemişseniz...
Washington’da şu sıralarda yaşanan ‘uçkur skandalı’, ne yönden bakarsanız bakınız, pek makul ve inandırıcı gelmiyor. Taa ki, zihin, Kennedy ile Obama arasında irtibat kurana kadar... “Geçmişte yaşanan ve ABD ile dünyaya hayli pahalıya mal olmuş olaydan ders çıkartmış birilerinin önalıcı tedbiri olabilir mi?” sorusunu burada sormak şart...
‘Birileri’ Kennedy’e suikastı planlayan türden de olabilir, öldürülen başkanın misyonunu ciddiye alan ve beğenen türden de... Suikastı planlayan türden olanlar projelerini önleyebilecek konum ve eğilimdeki kişileri, Obama-yanlısı olanlar ise suikast planlayabilecek olanları devre dışı bırakmak için böyle bir oldu-bittiyi sahneye koymuşlardır...
Ne kadar da Türkiye’ye benzemeye başladı ABD, bilemezsiniz. Bizim ‘Uludere’ gibi, ABD’nin de nasıl olduğu hâlâ izah edilmeyen Libya’daki büyükelçisinin öldürülmesi olayı var... Skandalda isimleri geçenlerin bilgisayarları ve e-posta haberleşmeleri Silivri’de görülen bazı davaların iddianamelerinden esintiler taşıyor... Bir tek Obama’nın yakın korumalarını değiştirmediği kaldı...
Yoksa bu duruma keyifleniyor musunuz? Sizi ‘schadenfreude’ciler, sizi...