Birkaç gazetecinin Soma faciasını büyük acısını hiçe sayan skandallara imza atarak işledikleri nefret suçunun bireysel çıkışlar olduğunu düşünmüştüm. Bunu yazarken böylesi hastalıklı bir düşüncenin kabul görmesinin mümkün olmadığını düşünmüştüm. Hatta bu kişilerin işledikleri nefret suçunun arkasında durmalarına karşın yaşadığım şaşkınlığımı dile getirmiştim. Umudum bu hastalıklı düşüncenin meslektaşlarımız ve meslek örgütlerimizce eleştirilerek kabul edilmeyeceğinin dile getirileceği idi.
Ama umduğum gibi olmadı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) yazdığım yazı üzerine bir açıklama yapmayı tercih etti. TGC’nin yaptığı yazlı açıklama adeta 'beterin de beteri varmış' dedirten cinstendi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) açıklamasında; Yazgülü Aldoğan ve Yılmaz Özdil ile Melis Alphan’ın arkasında olduğunu belirterek bu gazetecilerin işlediği nefret suçunun bireysel çıkışlar olmadığını ortaya koydu. Bu açıklamadan sonra artık hangi gazetecini bu kepazelikleri dile getirdiğinin hiçbir anlamı kalmıyor. Çünkü artık bu sözler bir kesimin bir zihniyetinin yansıması olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bu arkadaşların 'arkasındayız' diyor ve kendilerinin bu söylemlerinin bir 'gazetecilik' faaliyeti olduğunu ifade ediyorlar.
Yani, Soma faciasında hayatını kaybeden 301 canın ardından "AK Parti mitingine gittiler, AK Parti'ye oy verdiler, onlara müstahak, Ne şehitler ne gazi Niyazi oldular, onlara yardım göndermeyin çünkü bu AK Parti'nin işine yarar, Soma AKP için darbedir" şeklinde söylenen sözler kişisel çıkışlar değil bir kesimin zihniyeti! Bu zihniyete sahip gazetecilerin tamamı ve onlara ait meslek kuruluşları da bu söylemleri 'gazetecilik' faaliyeti olarak dile getirirler anlamına geliyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti açıklamasında, bu arkadaşların bu söylemlerinin eleştirilmesinin basın özgürlüğüne yapılmış bir saldırı ve bir sansür girişimi olduğunu savunuyor. Bu arkadaşlar hakkında yazılmış eleştiri yazıları ve haberlerinin bir hedef gösterme olduğunu söylüyor.
Yazdığım yazıdan sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yaptığı açıklama ile ilgili, davet edildiğim '360 TV Son Nokta' programında da açıkladığım gibi; inanamadım, şaşkınım, üzgünüm. Böylesi büyük bir acının üzerine işlenmiş nefret suçlarını üstlenerek legalleştirme çabasına giren bir meslek kuruluşunun olmasını başka nasıl karşılayabilirdim ki? Bu arkadaşlarını yazdıklarından utanmıştım, bu açıklama ile ancak utancım katlanarak büyür.
İşin asıl ilginç olanı ise açıklamanın sonunda gazetecilik mesleği ile ilgili kullanıldıkları ifadeler ve hatırlattıkları meslek ilkeleri idi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti açıklamanın sonunda, bu arkadaşları eleştiren gazetecileri 'yandaş' ilan ederek, 'Gazeteciliği yanlış yerlerde arayan bazı gazeteciler' olarak nitelendiriyor ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin C maddesinde yer alan Gazetecinin Sorumluluğu ilkesini hatırlatıyor.
Yani biz, Soma faciasında hayatını kaybeden 301 canın ardından 'AK Parti mitingine gittiler, AK Parti'ye oy verdiler, onlara müstahak' , 'Ne şehitler ne gazi. Niyazi oldular, onlara yardım göndermeyin çünkü bu AK Parti'nin işine yarar. Soma AKP için darbedir' sözlerini eleştirince 'yandaş' oluyoruz, onlar ise Gazetecinin Sorumluluğu ilkesini yerine getiriyorlar. Öyle mi? Yani 301 canı kaybettiğimiz bir facia üzerinde nefret suçunu çeşitlemek 'Gazetecinin Sorumluluğu' mu oluyor?
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne göre; ölümler üzerinden siyasi rant elde etmeye alet olmak, darbe seviciliği, nefret suçu işlemek, ötekileştirme, hakaret etme gazetecilik oluyor. Melih Altınok’un 24 TV ekranlarında, Günün Manşeti programında bu açıklama için söylediği gibi, bu ülkenin gerçek gazetecileri için, siz artık yok hükmündesiniz. Sizin bu açıklamalarınız Soma faciasında hayatını kaybeden 301 canın acısını derinden hisseden bu ülkenin insanları tarafında hep utançla hatırlanacak.
Eğer sizler gazeteciliği, savunduğunuz bu kepazelikler olduğuna inanıyorsanız, sizin tarif ettiğiniz gibi bir gazeteci olmaktan utanç duyarım.