Biz, genelde başkasını vuran kanunsuzluğu umursamayız.Yargı, siyasi rakibimizi veya ideolojik karşıtımızı kanunsuz bir şekilde vurmuşsa, dert edinmeyiz, hatta “düşmanımızı tasfiye ediyor” diye biraz seviniriz.
Polis sokakta veya karakolda beğenmediğimiz bir kişiye - gruba katmerli zulüm etmişse, bazen “Onlar da hak etti canım” deriz.
Kanunlu veya kanunsuz, birisi ıcığı - cıcığına kadar dinlenmişse, görsel malzemelere konu edilmişse, internet ortamı veya başka şekilde, yani bir şekilde önümüze servis edilmesinden rahatsız olmaz, hatta biraz da keyif alırız, belki dedikodusunu yaparız.
Bir ara, “yargı kutsaması” yapıldı bu memlekette. 28 Şubat’ta, ya da o sürecin -ana babası durumunda olan takrir-i sükun, İstiklal mahkemesi, Yassıada mahkemeleri dönemlerinde olan bitenler, birilerimize heyecan verdi.
Doğrusu birilerimiz de Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında heyecan duyduk. Değil mi ki askeri vesayet tasfiye ediliyordu. Kurunun yanında yaş da yansındı, ne olurdu ki, bu memlekette başka yargı zulümleri olmamış mıydı, dün bize bugün onlara idi.
Ben o günlerde, bu davalardaki yanlışlıkları bile “oh olsun” duyguları içinde kabullenen ortamlarda, biraz farklı düşünceye ilgi oluşturabilmek için “Yarın bir savcı çıksa, sizin büyükleriniz hakkında örgüt kurmaktan dava açsa, polisi, yargıcı ayarlasa, hatta Yargıtay’da hakimler bulsa, -olmaz olmaz deme olmaz olmaz- bu cendereden kurtulabilir miydiniz?” sorusunu soruyordum. Olmaz mıydı? Vaktiyle Cemaat’e örgüt davası açılmamış mıydı? Salih Mirzabeyoğlu kaç zamandır gerçekten terör örgütü lideri olduğu için mi içerde yatıyordu, yoksa sistemin kutsallarını mı sorgulamıştı? Parti kapatmalar tam bir sistem kumpası değil miydi?
Türkiye’de kurulu düzenin çarpık her uygulaması “Size de çıkabilir” cinsindendir.
İşkence... size de çıkabilir.
Hukuksuzluk... size de çıkabilir.
Tutukluluğun cezaya dönüşmesi... size de çıkabilir.
Ve dinleme belası... tabii ki size de çıkabilir.
Eskiden “Size de çıkabilir”in birinci plan müşterileri, hiç şüphesiz islami kesimler, solcular ve Kürtler olurdu.
Siyasetçiler, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri de bu sistem zulmünü zaman zaman yaşadılar.
O zamanların işkence piyangocuları, asker içindeki özel yapılar ve onların kullandığı polis-yargıç-bürokrat... her ne ise onlardı.
Geçtiğimiz üç-beş yıl içinde, askerlerin payına da çıktı piyango. Dinlendiler, raporları tutuldu, yargı huzuruna çıktılar ve Türkiye’yi yeniden tanıdılar.
Şu son hadise... 7 bin kişinin dinlenmesi. Dinlenenler arasına her çizgiden siyasetçi, aydın, yazar, işadamı vs’nin girmesi. MİT Başkanı’nın bile dinlenenler arasında yer alması.
İşin nasıl bir bela haline geldiğinin tipik göstergesi olmuştur.
Her gün, nasıl bir iç pörsüme ile karşı karşıya bulunduğumuzun örnekleri ile karşılaşıyoruz.
Sayın Kılıçdaroğlu, Baykal’ın kaseti size yol açtı diye sakın sevinmeyin, hatta sevinmek ne kelime, olur böyle vakalar gibi bakmayın.
Sayın Bahçeli, bu iş en çok sizin partinin tepe noktalarını vurdu, bigane kalmayın.
Sayın Demirtaş, bu işlerin Kürt siyaseti için nasıl bir maliyet oluşturduğunu en iyi sizler bilirsiniz.
Sayın Başbakan, belanın nasıl bir kapsayıcılık taşıdığını en iyi siz görüyorsunuz. Bir ülkenin Başbakan’ı dinleniyorsa, Cumhurbaşkanı, dinlenmediğinden emin değilse, ülkenin sır diye bir şeyinin bulunmadığı kaygısı gelip toplumun yüreğine oturmuşsa, bu işi, “en acil memleket meselesi” olarak gündeme almak durumundasınız.
Öyle bir kumpasla karşı karşıya ki Türkiye, hakim IMEI numarası ile önüne konan bir dinleme talebini onaylarken, aynı zamanda kendi telefonunun dinlenmesine karar verdiğinin farkında olamıyor!!!
Bu 7 bin kişinin dinlenmesi... Dile kolay. Bu dosyaları hangi polis yapısı hangi ihbarlardan yola çıkarak hazırladı, hangi savcının önüne geldi, hangi hakim kararı onayladı ve elde edilen dinleme kayıtları nerede? Kimin canı nasıl yandı bu dinlemelerle? Bir de, böyle tanınmış sima olmayıp da dinleme cenderesine sokulan sade insanların başına neler geldi?
Bu soruların her biri, yaşanan belanın boyutlarını gösteren sonuçlar verebilir. Polisteki terfi ve tenziller için öyle dosya hikayeleri anlatılıyor ki, dudak uçuklar.
Türkiye temizlenmeli, temizlenmeli, temizlenmeli!