"Allah var, ölüm var, hesap var ve hesap günü var. Harcamalarınızı helal ve yasal yollardan yapacak, aynı zamanda isabetli yapacak, israftan mutlaka kaçınacaksınız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kızılcahamam Kampı'nda belediye başkanlarına birçok mesaj verdi.
Benim açımdan en vurucu olan ikisini seçtim.
"Her an milletimizin içinde olacaksınız, düğünde, cenazede, iyi gününde, kötü gününde aziz milletimiz sizi yanında görecek, yanında bulacak. Her zaman söylüyorum, yoksul gelip sizi bulmayacak, siz gidip yoksulu, muhtacı, dertliyi, garibi, gurebayı bulacaksınız, ola ki utanıyordur, ola ki umutsuzdur, ola ki istemekten çekiniyordur"
Şimdi özellikle seçimi kazanan, kaybeden başkanların, başkan adaylarının kendi vicdan terazisini bir yoklamasının zamanıdır.
Zira soğukkanlı değerlendirmeler, üzüntüler soğuduktan sonra yapılabilir.
22 yıl sonra herkes hala Erdoğan'ın gösterdiği yoldan mı yürüyor?
Yoksa dijital dünyada görünmeyi yoksulla görünmeye tercih edenler mi oldu? M
Unutmamak lazım, muhalefet belediyeleri asla AK Partili isimlere örnek olamaz.
Zira onların kitlesi başka, Cumhur'un kitlesi başka...
CHP'nin kitlesi ne kitlersen kitle fark etmiyor.
Reklam bütçeleriyle ikna oluyor.
Ama Cumhur'un kitlesi her adımı sorguluyor, hesap soruyor, ilgi ve hizmet bekliyor. Yani eski ruhu koruyarak yeni yollar bulmak hatta yoksa açmak gerekiyor.
DEĞİŞİMİ İYİ OKUMAK
"Babamın parasını şimdi yemeyeceksem ne zaman yiyeceğim?"
"Yılda 2-3 kez yurt dışına çıkamıyorsak niye yaşıyoruz?"
"Aslında o kadar da pahalı değil, sen az kazanıyorsun!"
Bu ifadeleri siz de çevrenizdeki gençlerden, çocuklardan duyuyor musunuz?
Türkiye değişiyor, dönüşüyor.
Toplumdaki refah artışı, dijital gelişmeler, dünyanın küresel bir köy haline gelmesi, beraberinde beklentilerde de büyük değişimleri getiriyor.
Ve siyaseti şekillendirenlerin bu büyük değişimi ciddi şekilde okumasında fayda var gibi görünüyor.
Örneğin çocukların diploma törenlerinde bilmem fark ettiniz mi, muhafazakar ailelerin, göbeği piercingli, hızmalı kızları var.
TikTok videolarındaki akımlara kapılan gençlerin arka planındaki yaşam alanları yaşanan değişimi net bir şekilde gösteriyor.
Aileler çocuklarını ikna etmekte, anlattıklarını dinletmekte zorlanıyor.
Zira onların dünyasıyla bizlerin dünyası arasında ekonomik, sosyolojik, siyasal farklar var.
Listeyi uzatmak mümkün herkesin kendi hikayesi var elbette.
Peki ne yapmalı?
Ben bazı fikirlerimi yazıyorum.
Siz de yazın lütfen.
Aileler olarak çocuklarımızı hem koruyalım, hem de geleceğe güvenle yürümelerine yardımcı olalım.
Öncelikle alışverişlerde sadece bir hakkı olduğunu söyledik.
Evi oyuncaklarla, kıyafetlerle dolduramayacağını anlatmaya çalıştık.
Sonra kendisine önce günlük, sonra haftalık, şimdi de aylık olarak harçlık verdik. Kendi parasını yönetmesini, bittiğinde acil bir ihtiyaç dışında tekrar alamayacağını öğütledik. Hatta yazın çalışmasını da teşvik ediyoruz. Ama en önemlisi her fırsatta, bayrağını, ülkesini sevmesini sağlamaya çalışıyoruz. Zira geleceğimizi onlara emanet ediyoruz. Onları iyi anlamak, gerçekleri iyi anlatmak gibi bir görevimiz. Siyasetçilerin de onlara güzel bir gelecek inşa etmek gibi bir misyonları var...
SURİYELİYE SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Psikolojide yansıtma diye bir kavram vardır örneğin eşinize kızarsınız hırsınızı evdeki vazodan çıkarırsınız. Suriyeli geçici sığınmacılara yönelik saldırılara baktığımızda olayların bir kısmını buraya koyabiliriz.
10 yılı aşan misafirlik sebebiyle yaşanan hoşnutsuzluk sebebiyle akıma kapılanlar, durumdan vazife çıkaranlar olduğu gibi bir de kışkırtıcılığı görev olarak yapanlar var. İstihbarat örgütlerine angaje olanlar, ajanlar, Türkiye'nin yumuşak karnına yumruk atanları da hesaba katmak gerekiyor. Ancak bu süreçte kendimize soracağımız soru şu mültecilere yönelik bu saldırılar onların Suriye'ye dönmesini kolaylaştırır mı yoksa daha da zorlaştırır?
Ya da bir başka soru soralım eğer Suriyeli mülteciler de kendilerine saldıranlara karşılık vermeye başlarsa ne olacak?
Bu yüzden herkes çocuğuna, yakınına sahip çıkmalı, Devlete güvenmeli, kışkırtmalardan uzak durmalı. Türkiye'nin bu tuzakların içinden defalarca geçtiği de unutulmamalı...
Türkiye tarihindeki bölücü isyanlar, 6-7 Eylül olayları, Çorum, Maraş Olayları, Sağ-Sol Çatışmaları, Sivas Katliamı, Başbağlar Katliamı, 6-8 Ekim Kışkırtması...
Eğer bu listeye yenileri eklensin istemiyorsak herkesin aklını başına alması ve biraz daha sabırlı olması gerekiyor.
Zira tüm bu yaşananların Suriye ile normalleşme sürecini sabote ettiğini unutmamak gerekiyor.
Yani moda deyimle zamanla manidar...