Eğer biraz daha dikkatli bir siyasal gözlemciyseniz, "İktidarın otoriterleşmesi" söyleminin Cumhurbaşkanlığı sisteminin kabul edilmesiyle, giderek artan bir dozda muhalefet saflarında yükseldiğini görebilirsiniz. Muhalefetin-iç dış fark etmez- aynı ton ve aynı tempo ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelttiği "tek adam" eleştirisi, son tahlilde dönüp dolaşıp bu sistemin eleştirisine odaklanmaktadır. Peki; bu eleştiriler doğru mudur? Bu eleştirilerin somut hayatta karşılığı var mıdır?
Bu eleştirileri haklı çıkaracak tek şey; Türkiye’nin çok ciddi biçimde, ne tehditler yaşadığı, ne de gücünü merkezileştirme ihtiyacı doğuran çok yakın ve hayati tehlikeler yaşamadığı varsayımıdır. Peki, gerçekte durum bu mudur? Türkiye çok ciddi tehditler yaşamadan, çok ciddi tehlikelere maruz kalmadan, cumhurbaşkanlığı sistemine keyfice mi geçti? Türkiye bu tercihini paşa gönlü öyle istedi diye mi yaptı? Yoksa bu dünyada babanızın katilinin bile başına gelmesini istemediğiniz olaylar vuku buldu da ondan, bu hayati ihtiyaçlardan ötürü mü bu tercihi yaptı?
Hangisi doğru?
Tehdit ve tehlike yoktu, her şey bir senaryo mu?
Yoksa, başta FETÖ ve PKK olmak üzere, cümle alem, bu ülkeyi başımıza yıkmak istemediler mi?
Eğer “hayır canım tehdit ve tehlike yoktu” diyorsanız, o zaman PKK’nin bir gerçek değil de bir rüya olduğuna inanıyorsunuz? Bir bütün olarak Türkiye’nin, gündüz, üstelik ayakta bir düş gördüğünü söylemeye çalışıyorsunuz? Biraz ciddiyet lütfen; 1984 yılında ilk sıkılan kurşundan bu yana tam 33 yıl geçti. Daha dün PKK Sur, Cizre, Nusaybin ve Silopi’de hendekler kazıp, devrimci halk savaşı yolu ile bir silahlı kalkışmaya girişmedi mi?
Bugün hala neredeyse her gün bir cenaze töreni yapmıyor muyuz? Etkisi ciddi oranda kırılmasına rağmen PKK hala şiddete başvurarak eylemler yapmıyor mu?
Ve dahası; Kuzey Suriye’de bizzat ABD tarafından silahlandırılan PYD ve YPG hangi gücün kontrolünde? Eğer bütün bunlar birer ciddi tehdit değilse, lütfen bir tehdit tanımı yapar mısınız?
FETÖ, 15 Temmuz’da hepimizin hayatını hiçe sayarak askeri bir darbe yapmaya kalkışmadı mı? TBMM’nin bombalanmasını bile tehlike olarak görmüyorsanız, bu kalkışmanın ciddiyetini kavramamışsınız demektir.
Türkiye’de muhalefet ve kimi aydınlar sanki bütün bunlar olmamış gibi fikir ve kalem oynatmaya devam ediyorlar. Aslında bu fikir ve kelamların halkta karşılık bulmaması çok normal ve doğal; çünkü halk ne yaşadığını çok iyi biliyor. Halkın bildiği ile muhalefetin vaaz ettiği arasında dağlar kadar fark var. Halk muhalefette hakikatleri de içeren bir öneri ve hikaye duymadığı için onlara sırtını dönüyor.
Tehditler yaşayan, tehlikeler atlatan her toplum, kendinde tedbirler alır. Ve hiç kuşkunuz olmasın her topluluk önce devletini yeniden düzenler: çünkü tehdit ve tehlikeler ile boğuşacak, onları bertaraf edecek tek vasatı, halkın elindeki tek vasıta devlettir. Devletin daha etkin, daha hızlı bir organizmaya dönüştürülmesi elzemdir. En az tehdit unsuru kadar, en az tehlike yaratan güç kadar merkezi, etkin ve hızlı bir devlet yapılanması, bu süreçlerin doğal gereği ve karakteridir.