FETÖ, 15 Temmuz ve 15 Temmuz sonrasından günümüze kadar süre gelen süreci ve bu sürecin koşulladığı olgu, olay ve tedbirleri daha iyi anlamak için, FETÖ’nün darbe öncesi durumuna, konumuna ve yaptıklarına daha dikkatli bakmak gerekiyor. Eğer geriye dönüp en azından 2007'den bu yana FETÖ’yü mercek altına alamazsak, bugün ne yaşadığımız süreci anlayabilir ne de alınan tedbirler konusunda içtenlikli olarak ikna olabiliriz.
Şurası çok açık ki; FETÖ, 15 Temmuz'da bir darbe kalkışmasıyla bize, hepimize, Türkiye’ye bir kaos dayattı. Dayatılan kaos, yaşanan deneyimin her zaman, belirsiz ve eğreti yollardan da olsa zaten zımnen şekillenmiş olduğunu gösterir. Çünkü kaos, gökten zembille inmez, her şey gibi o da zaman içinde yavaş yavaş kendini olgunlaştırır ve uygun zaman bulduğunda da şimşek hızıyla daha önce oluşturulmuş "düzeni" adeta felç eder.
Kaos evvel emirde eski düzeni felç ettiği için, ister istemez yeni bir düzene ihtiyaç duyulur. Ve bu yeni düzende ister istemez kaosa dayatılan düzen olmak zorundadır. Yani yeni düzenin içeriğini, belirleyen aslında kaos’un bizzat kendisidir. Kaosu önlemek, kaosu kontrol etmek ve kaosa bir çeki düzen vermek için, kaos koşullarında inşa edilen düzen uzun süre kaosun izlerini taşımak zorunda kalır.
Bu durumun mantığını anlamadan Olağanüstü Hal ve KHK’ların mantığı ve işlevi anlaşılamaz.
Bu bahiste anlaşılması gereken şudur; 15 Temmuz'da toplum ve devlet hayatına ilişkin alınan bütün tedbir ve uygulamalar ne keyfidir ne de arzu edilendir.
Hepsi toptan kaosu önleme zorunluluğundan kaynaklanmıştır. Kaosa dayatılan düzen, izninizle, ancak bu kadar olur.
FETÖ’nün uzun erimli kaos stratejisi mutlak surette sert bir kayaya çarpmak zorundaydı. Kayanın sertliği sadece milli iradeyi temsil etmesinden ileri gelmiyor, bu sertlik aynı zamanda FETÖ’nün zaman içinde büründüğü bütün biçim ve şekilleri de toplumsal hayatımızdan dışlamak mecburiyetinde olduğunu biliyor. Açıkça söylemek lazım gelirse, FETÖ’ye dair toplumda bulunan bütün renkler ve güçler temizlenmeden bu sertlik yumuşamayacaktır.
Çünkü FETÖ varlığıyla uzun zamandır toplumsal hayatımızı belirleyen kültürel ve ideolojik kodların içine de sızmayı başarmıştı. FETÖ, cemaat olarak ortaya çıkmaya başladığı dönemde, resmi ideoloji alanına hükmetmeden önce, toplumu içeriden kemirmek için, dinsel, kültürel ve ideolojik kılıflar içinde, kendini katman katman organize etmeyi başarmıştı. Her taze ideolojik akım gibi, FETÖ de yavaş yavaş yerleşik inanç sistemlerine sızarken, onların biçiminden renginden bir şeyler kapmaya başladı ve zamanla halihazırda mevcut bulunan fikirlerle kaynaştı.
İşte en temel sorun da burada yatıyor. Bu kaynaşma halinden FETÖ’yü bulup ayrıştırmak en güç işlerden biri. Bu ayrıştırma süreci tamamlanmadan da FETÖ terör örgütünün bize dayattığı kaos bitmez. FETÖ’yü bitirmek demek, FETÖ ve yarattığı kaosu bitirmek demektir. Bunun da daha uzun zaman alacağı açıktır.
Şimdi tekrar soruyorum; Siz Sayın Erdoğan’ın yerinde olsaydınız ne yapardınız? Sizin canınıza kast edilseydi, sizin yönettiğiniz bir topluma darbe yolu ile bir kaos dayatılsaydı siz nasıl hisseder ve bu sorunları çözmek için nasıl bir yol tuttururdunuz?
Milli iradenin sorumluluğunu omuzlarınızda taşısaydınız, mesela olağanüstü hal kararını hayata geçirmez miydiniz? Mesela daha hızlı hareket etmek için KHK’lardan yararlanmaz mıydınız? Üstelik bu iki tedbir birer anayasal hak iken, hukukun size tanıdığı birer imkan iken siz hangi yolu denerdiniz?
(Devam edeceğim.)