ABD’de muhalefetteki Cumhuriyetçi Parti iki başkanlık seçimini Barack Obama’ya karşı kaybedince, Demokrat Parti’nin hangi politikalarla oy aldığına bakmak yerine -kimlerden- oy aldığına bakmaya başladı.
ABD’de hesapta ırk ayrımı yok, ama siyasette seçmen rengine göre ayrılıyor. Genelde beyazlar sağ-Cumhuriyetçi Parti’ye, rengi kahveden esmere ve siyaha uzanan azınlıklar da sol-Demokrat Parti’ye oy veriyor. 315 milyonluk ABD’de 2012 seçiminde 98 milyon beyaz sandığa gitti ve yüzde 59’u Cumhuriyetçi Parti’ye oy verdi. Demokratlar da artan beyazlardan, gençlerden, siyahlar, İspanyol asıllılar ve diğer renkli derililerden oy alıyor.
ABD’de nüfus artış hızı renkli derililerden yana. Cumhuriyetçiler bu gidişle bir daha asla seçim kazanamayacaklarından korkmaya başladılar. Bir süredir eyaletlerde renkli derililerin oy vermesini önleyecek düzenlemeler yapmaya çalışıyor. Örnek: Fotoğraflı seçmen kimlik kartı zorunluğu. Eğitim düzeyi ve geliri daha düşük renkli derililerin bu kimlikleri alamayacağını düşünüyorlar. Görünmez engeller yerel düzeyde çok fazla. Yine Cumhuriyetçiler, göçmenler ülkesi ABD’de kolay göçmenliğe ve genelde göçmenlere karşılar. Demokratların göçmenleri ülkeye alıp, oy tabanı genişletmesinden korkuyorlar.
Bu tür engellemeler ABD’nin kölelik tarihi kadar eski. ABD’de kölelik hesapta 1865’te kalktı. Genel seçim, oy verme işleri 20. yüzyılda başladı, kadınlara oy hakkı 1920’de verildi. Ama siyahlar hep kenarda bırakıldı. 1960’tan sonra siyahlar ‘biz de bu ülkenin vatandaşıyız, neden ikinci sınıf muamele görüyoruz’ diye uyanmaya başlayınca, oy verme meselesi önem kazandı. 1960’lara kadar siyahlar özellikle güney eyaletlerde silah zoruyla sindiriliyordu. Siyasi tarafta ise siyahlar sandıktan uzak tutuluyordu. Seçmen listelerine alınmama, siyah mahallelere seçmen kartı yollamama, parti önseçimi yapılacak salona yalnızca beyazların alnması gibi yaratıcı icraatlar vardı.
Martin Luther King’in siyahları ayaklandırması, toplu yürüyüşler, siyahların otobüslerde, lokantalarda ayrı yerlere oturmama eylemleri ABD’yi sarstı. 1965’te siyahların oy haklarını güvenceye alan bir yasa Kongre’den geçti. Geçmişinde kölelik olan, ırkçılığıyla meşhur çoğu Güneyli dokuz eyalete dendi ki: Seçim yasalarınıza, kurallarınıza, seçim bölge sınırlarına Başkent Washington bakacak, düzeltecek ve bunları değiştirmek için başkentten izin alacaksınız... Yani merkezi hükümet bu eyaletlere -Sizde ırkçılık fazla ve kendi başınıza kalırsanız siyahlara oy verdirmeyeceksiniz- dedi... Ancak o yasayla siyahlar seçmen listesine yazılmaya, düzgün oy kullanmaya başladılar. Güney eyaletler otomatik Beyaz-Cumhuriyetçi egemenliğinden çıktı.
Yasa bu zamana kadar her Kongre’de aralıklarla uzatılıyordu. Ancak sonra birileri aleyhte dava açtı ve konu Anayasa Mahkemesi’ne geldi. Mahkeme önceki gün dokuz eyalet üzerindeki Washington gözetimini kaldırdı, -siyahların seçime katılma oranı yüksek, bu gözetime artık gerek yok, 1965’te değiliz, çok gerekliyse Kongre yeni düzenleme yapsın- dedi. Karar da ABD Anayasa Mahkemesi’ndeki mevcut siyasi bölünmeyi yansıtır biçimde 4’e karşı 5 oyla geçti. Yargıçlardan 4’ü Demokrat, 5’i Cumhuriyetçi.
Kararı Başkan Obama tepkiyle karşıladı. Bütün siyahlar ve bütün Demokratlar üzüntü ifade etti. Ama olay bitti. Bölünmüş Kongre’nin yeni yasa çıkarması imkansız. Şimdi o dokuz eyalette Cumhuriyetçiler’in hakimiyetindeki bölgelerde seçim stratejisi -Demokrat seçmeni sandığa getirmeme- üzerine kurulacak. Resimli seçmen kimlik kartı da getirebilirler, -oy kullanmak için önceden şu kadar vergi verme- kuralı koyabilirler. Oyun çok.
Demokrasinin kalesinde düzgün, eşit, adil seçim zaten zora giriyordu: 2004 seçiminde Başkan Bush’u seçmen değil, yine Anayasa Mahkemesi ve Florida eyaletinin kanka Cumhuriyetçi yönetimi seçtirdi... Şimdi ise politikalar üzerinde değil seçimin şekli, pusulası, makinası üzerinde kavga kopuyor... Çünkü Cumhuriyetçiler sadece beyazların oyuyla seçim kazanamayacaklarını anladılar. Kendi aralarında tartışıyorlar: Fazla beyaz ve elit bir parti olduk, acaba ne yapsak?
twitter.com/selimatalayny