Müthiş bir hafta geçirdik. Belki de bu hafta olanlar önümüzdeki çeyrek yüzyılı belirleyecek önemde. Dün İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi’nin İstanbul Şehir Üniversitesi’nde düzenlediği sempozyuma katıldım. Sempozyuma Suriye Ulusal Konseyi ve muhalefetinden de önemli isimler katıldı. Hem dinleyiciler hem de konuşmacılar, özellikle Suriyeliler, yeni bir dönemin başladığı konusunda hemfikirdiler. Bunu hem sorulan sorulardan hem de insanların gözündeki ışıktan anlıyorsunuz. Yaşadıklarımız yalnız siyasi yanı olan soyut gelişmeler değil, yarından itibaren hepimizin hayatını ekonomik olarak da etkileyecek, değiştirecek gelişmeler. Örneğin İsrail’in özrünün arkasında milyarlarca dolarlık enerji hikayesi ve sistemin topyekun krizden çıkış stratejisi var. Türkiye’de Kürt meselesinin çözülmesi ve barışın sağlanması ile Filistin sorununun çözülmesinin aynı zaman dilimine tekabül etmesi tabii ki tesadüf değil. K. Irak’ın enerji potansiyelinin ticarileşmesi ve bu bölgenin dünya ekonomisine eklemlenmesi Türkiye üzerinden olacak. Türkiye’nin doğusunda sağlanan barış ortamının ekonomik etkilerinin sandığımızdan daha hızlı ve fazla olacağını göreceğiz.
Ayrıca bu sürece, Filistin barışı ve Suriye’de iç savaşın bitmesi eklenirse doğacak pazar büyüklüğü milyarlarca dolar olacaktır. Bölgede emeğin giderek artan serbest dolaşımına tanık olacağız. İstanbul, Diyarbakır arasında kurulan köprü finansal olarak Erbil, Musul ve Şam arasında da olacak. Burada ilk aşamada enerji, inşaat, perakende, gıda gibi geleneksel sektörler sürükleyici olacak. Ancak daha sonra makine sanayi ve yüksek katma değer içeren teknoloji sektörleri de bu geleneksel sektörlere yetişecek. Enerji gibi politikayı belirleme ve yönlendirme katsayısı yüksek bir sektörün bölgenin sınırlarını çizdiğini, bölgede yeni bir zenginlik oluşturduğunu göreceğiz. Ayrıca inşaat gibi diğer sektörleri ve iş alanlarını arkasından sürükleyen çarpan katsayısı yüksek sektörlerin devreye girmesi, Türkiye’nin doğusu dahil bütün bu coğrafyada işsizliği aşağıya çekecek ve yeni bir ekonomik çevrim oluşturacaktır. Örneğin yerle bir olmuş Halep’i yeniden kimler inşa edecek, Musul’un enerji kaynaklarından gelen para artık diktatör aileleri ve onların bürokrasisi, çevresi tarafından paylaşılmayacaksa, bu para bölge ekonomisi içinde sermayeye ve yatırıma dönüşecekse, bunun sonucunda, geometrik olarak artan büyümenin getirdiği tüketim ihtiyacını İstanbul, Ankara hatta Diyarbakır gibi merkezlerler karşılamayacak mı?
İşte bu iki somut örnek bile, barışla gelen ekonominin bizim günlük hayatımıza, en kısa zamanda, nasıl yansıyacağını ve nasıl bir ekonomik değişimin arifesinde olduğumuzu ortaya koyuyor.
Bu ekonomik çevrim, dışa açık, daha iyi bir eğitim ve iş imkanı talep eden, tüketmek isteyen, teknolojiyi kullanan ve geliştiren, sosyal medyayı kullanan, bilgiye aç genç bir nüfusu hızla üretecek ve bu nüfus, dünyayla bütünleştiği oranda, şimdiye kadar bizim, hepimizin ezberlediği ideolojik kalıpları, yerleşik düşünceyi bunları üreten siyasi yapıları hızla yok edecektir. Böylece Ortadoğu coğrafyasında diktatörlerin dönemi bittiği gibi, bunları üreten, bunların ideolojisini ve kültürünü yaygınlaştıran kurumların da dönemin bittiğini söyleyebiliriz.
Çar II. Nikolay ve CHP
Bu ekonomik tabloyu yazarken, inanın yazma planımda yoktu ama CHP ve benzeri kurumların neden bu olan bitene bir türlü inanamadıklarını da cevaplamış oldum. Hâlâ ‘geri çekilme zor, bu işler olmaz, İsrail, özür diledi bunun arkasında başka bir şey var’ gibilerinden yazıp çiziyorlar, inanamıyorlar; böyledir, tarihte örnekleri çoktur; 1917’’de Çar Nikolay Aleksandroviç Romanov, olan biteni Petersburg’da Kışlık Saray’ın penceresinden izliyor ama kendisi ve ailesi için hiç endişe etmiyordu. Her şeyin kökünden değiştiğini görmediği için küçük manevralarla durumu idare edeceğini sanıyordu. Mesela, sarayın dibine kadar gelen talepleri askerle bastıramayınca, Duma (meclis) çağrısına uyarak kardeşi Mihail lehine tahtan vazgeçiyor ve yaptığı bu çok büyük fedakarlıkla (!) durumu kurtardığını sanıyordu. Ama öylesine kördü ki yalnız iktidar değişmiyordu, sistem değişiyordu ama bunu görmesi imkansızdı, çünkü O’nu Çarlık sonsuza kadar sürecek diyen bir sistem ve onun ideolojisi yetiştirmişti. Bugün de CHP merkezde olmak üzere onun sağında ve solunda yer alan bütün yapılar, kurumlar tıpkı Nikolay Aleksandroviç Romanov gibi meseleyi basit bir iktidar değişimi, nöbeti sanıyorlar. Bugün bağırıp çağıracaklar sonra yine sıra onlara gelecek, onlar iktidar olacak falan. Böyle değil işte... Sistem değişiyor... Onlar için üzücü ama böyle...
İsrail’in özrünün arkasındaki üç temel neden
Evet, İsrail’in özrünün arkasındaki üç temel tarihsel-ekonomik nedeni anlatıp bitirelim. Birincisi, ABD’nin bütün bu coğrafyada-ama İstanbul’dan Bakü’ye kadar olan coğrafyada- Türkiye’nin belirleyeciliğini kabul etmek durumunda olması ve bunun artık ekonomik olduğu kadar siyasi bir gerçek olması. İkincisi, Musul-Kerkük ve Hazar enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyalaşmasının belirginleşmesi ve üçüncüsü Ortadoğu’da ve Afrika’da İslam’ın giderek demokratik-meşru bir zemine oturarak güçlenmesi. Bu üç temel dinamik üzerine daha yazacağız. Ancak Rusya ne olacak diye soracaksınız hemen bir haberi yazalım; AB Komisyonu Başkanı Barroso, Rusya ve AB’nin uzun dönemli stratejik enerji işbirliğine gideceğini açıkladı. Ayrıca AB-ABD transatlantik serbest ticaret anlaşması mutlaka olacak. Bu durumda sizce Rusya, AB ve ABD’den çok ayrı bir yere kendini savurur mu? Putin, Çar II. Nikolay’ın yaptığını yapar mı; Evet, Rusya buraya kadar; bizce NATO’nun artık önü açıktır. Esad’ın az zamanı kaldı. Tabii onun çizgisinde olanların da...