Marx, 1884 yılında Yahudi Sorunu diye bir kitap yazar. Batı için temel bir sorundan bahseder. Bunun çözümüne dikkat çeker. O, anlamaya kendini adayan bir düşünür değildir. Bunun yerine değiştirme tutkusu peşinde koşar. Avrupa'da yaşanan Yahudi Sorununu da değiştirmek ister.
Nedir Avrupa'daki Yahudi Sorunu?
Sürgün, katliam, damgalama, aşağılama ve ölüm. Mahallelere kapatılan tehlikeli varlıklar. Sularını ve havalarını kirletecek pis bir halk! Bütün Yahudiler, Avrupa toplum tahayyülünde pistir, lekelidir, hırsızdır, paraya tapar, Fransa'yı ya da Almanya'yı tehdit eder.
Marx, buna Yahudi Sorunu der. Bu Yahudi kaderini değiştirmek ister. Bunun için de sekülerleşmeyi önerir. Yahudilik dinini bırakarak Yahudi olarak bütün diğer insanlarla eşit yaşama ideali... Yahudi Sorununun dinsel farklılığın getirdiği bir sorun olduğunu düşünüyor. Oysa en seküler dönemde de Yahudi Sorunu bitmedi. Yahudiler sorun olarak görülmeye devam edildi.
Sartre'nin "Antisemitizm" adlı uzun makalesi, Türkçeye 1965 yılında Yahudi Sorunu adıyla basılır. Sartre, bütün hümanistliğini bu makalede ortaya koyar. Yahudi Sorununu, antisemitizmin bilinçaltı dünyasını analiz ederek göstermeye çalışır. İleri sürdüğü bütün düşünceler aslında her çeşit grup dışlaması, inanç dışlaması ve azınlık dışlaması için geçerli.
Sartre, âdete Holokost cehennem düzenini yaşatan Avrupa ruhuna ağıt yakmakta. Avrupa'nın günahını çıkarmaya çalışır. Seküler papaz rolünü oynar. Uzun makale, Yahudilere yapılan zulmün af çıkarma manifestosu!
Batı, Yahudi Sorununu ne Marx ile ne de Sartre ile çözebildi. Yahudi Sorununu, Müslüman coğrafyaya transfer etti. Artık Müslümanların bir Yahudi Sorunu var. Ancak büyük bir diyalektik yaşıyoruz. Çünkü Müslümanların tarihinde hiçbir zaman bir Yahudi Sorunu olmadı. Osmanlı siyasi coğrafyasında yüzyıllarca Yahudiler güven içinde yaşadılar. Endülüs'te Avrupalılar onlara soykırım uygularken Osmanlı onlara kucak açtı. II. Dünya savaşında birçok elçi ve önemli simalarını Türk elçileri ve diplomatları kurtardı. Atatürk, bilim adamlarını İstanbul ve Ankara'da değerlendirdi yeni üniversite inşasında.
Ancak bütün bunlara rağmen bir "Siyonizm Sorunu"muz var. İsrail Devleti ile somutlaşan bir sorun. Yahudi Sorununu çözüm arayışında doğan patolojik bir bilinç. Yahudi Sorunundan doğan hastalıklı bir siyasal bilinç. Kanun ve ahlak tanımayan bir sorun. Katletme ve çeteyle doğan bir siyaset.
Bu Siyonizm Sorunu şehirleri yıkıyor, toplumu toplama kampına çeviriyor. Yahudi ırkından olmayan herkesi köleleştiren bir açık cezaevi düzeni kuruyor. Artık şimdi başka bir evreye geçiyor. Kin ve nefretle vahşet saçıyor etrafına. Bombalıyor, yıkıyor, katlediyor, yalanlar yayıyor.
Kolektif patolojik bilinç, hastaneleri hastaların ve çocukların başına yıkıyor, kiliseleri bombalıyor, okulları ateşe veriyor. Tarihin en vahşi ritüellerini sergiliyor. Katiller, vahşetlerini kutsayan performanslarda bulunuyorlar. Sevinç ve trans halleriyle, kan içmekten kendinden geçiyorlar.
Nasıl bir bilinç bu?
İskitlerin öldürdükleri kişilerin kafataslarına doldurdukları içkiyle kutlama yapmalarını andırıyor. Vahşet, ritüel, inanç bu kadar mı ahlak ve insan olmaktan arınır? İnsanın en karanlık tarafı, Siyonistlerin bu ritüellerinde yansıyor.
Bütün dünya, katillerin kana ve kine tapma ritüellerini seyrediyor. Devletler, oligarklar, güç merkezleri, sermaye çevreleri hazır ola geçmiş Siyonizm'in bu vahşet ritüeli önünde.
İnsan olanlar fark ediyor vahşeti. Sokağa çıkıyor, yürüyor, protesto ediyor. Başkentlerde ses veriyorlar. İskoçya'da, Celtik Kulübünde Filistin bayrakları taşıyarak dur diyorlar. İstanbul'da milyonlarca yürüyerek dur diyorlar. Londra köprüsünde el ele tutuşarak dur diyorlar.
Siyonizm'in vahşet ve kan ritüellerine isyan bayrağı çekmek farzdır!