Tam 24 asker. Bir çocuğun iki kolundan tutmuşlar. Gözlerini bir bezle kapatarak bağlamışlar. Silahları ellerinde, postalları ayaklarında. İsrail askerleri bunlar. Birkaç yıl önce yaşanmış olay. Ancak fotoğraf karesi hiç gitmiyor insanın zihninden. Tam bir distopya toplumu.
Hamas'ı çocuk öldürmekle ve sivil katletmekle suçluyor İsrail. Öldürmek, kol kırmak, baş ezmek, çocuk tutuklamak... Hepsini yapıyor İsrail. Utanma duygusunu kaybeden her şeyi yapar. İsrail'de ne utanma var ne de duygu. Bu nedenle her şeyi yapıyor. Hiçbir ahlaki değer yok İsrail bilincinde. Çünkü Siyonist bir bilinçle şekillenmiş. Devlet aklı buna dayanıyor. Bu akılda her şey grupla mukayyet. Yani Yahudi grubuyla. Hatta Yahudi'den de öte siyasal Yahudiliği benimseyen Siyonist aidiyetiyle bütünleşen grupla. Efendilikle birleşen bir grup tapıcılığı var. Siyonizm, bu efendiler grubuna tapar. Yani kendisine. Kendi kolektif bilincine. Aynı zamanda Yahudi olan sosyolog Durkheim ne diyordu? Kutsal, toplumun kendisine tapmasıdır. Tam Siyonistler için söylenmiş bir söz. Bir Siyonizm sosyolojisi! Siyonizm, kendisine taparak efendiliğini üretir ve tek kutsalı da budur.
Siyonizm'in efendi olarak icadı, toplumun tarihi bilinçaltıyla doğrudan ilişkili. Nitekim Weber de Yahudiliği bir "parya dini" olarak tanımlar. Aslında Yahudiliği, parya dini haline getirenler Yahudiler değil. Onlara yapmadıklarını bırakmayan Mısır Firavunları, Sasani Şahları ve Roma Sezarları. (Hz. Musa da onları kölelikten kurtarmaya çalıştı). Avrupa'da asırlarca parya olarak yaşadı Yahudi halkı. Mahalleye sıkıştırıldılar, mahalleleri yakıldı, vebanın nedeni gösterilerek yok edildiler, bir böcek gibi kabuklarına mahkûm edildiler.
Yahudilerin bu toplumsal tarihinde bilinçaltı paryalığı oluştu. Bu bilinçaltı en son Holokost ile zirveye çıktı. Yahudiler kirli, lekeli, ari ırkını bozuyor diye toplandı. Toplama kamplarında gaz fırınlarında yakıldı. Alman nasyonalizmi, Yahudileri yeniden yok ederek parya bilinçaltını dibine kadar besledi.
Siyonizm, "seçilmiş kurtarıcı millet" mitiyle "parya bilinçaltını" ters yüz etmek istedi. Bunu da Yahudi devleti kurarak yapacaktı. T. Herzl, bir "ulusal-seküler peygamber" olarak ortaya çıktı. Yahudilere daha fazla ıstırap ve daha fazla sefalet istedi dünya liderlerinden. Rusya'da katliamların yaşanmasına sevindi. Çünkü göç duyguları Yahudileri harekete geçirerek İsrail'e gitmelerini kolaylaştıracaktı!
Siyonizm paryalık bilincini, efendi toplum bilinci üreterek aşmaya kalkıştı. Roma'da, Sasani'de ve modern Avrupa'da görülen sürgünler ve kıyımlarla biriken ezilmişlik, yorgunluk, bitmişlik kolektif bilinç, radikal bir kin üretimiyle ayağa kaldırılmaya çalışıldı. Efendi millet, artık bütün dünyayı kendisine köle yaparak bu tarihsel kaderi aşabilirdi! Siyonizm tam manasıyla budur.
İsrail, siyasal Yahudiliğin maddi varlığa geçişidir. Yahudilerin onca zulme rağmen nasıl olup da içlerinde Siyonizm'i üreten bir devlete yol verdiklerini düşünüp dururuz. Oysa mesele açıktır: Bahsettiğimiz "parya toplum" bilincini aşmak üzere geliştirilen "efendi toplum" bilinci. Hegel'in köle efendi diyalektiği Siyonizm'de bambaşka biçimde sahneye çıkar. Bu efendinin kendisini sahnelediği yerde ot bitmez. Her şeyi köleleştirir. Varlığını bunun üzerine inşa eder. İşgalle köleleştirir, öldürerek köleleştirir, dünyaya yalan söyleyerek köleleştirir, uluslararası kanunları çiğneyerek köleleştirir.
Efendi toplum bilinci, tamamen kendisine tapan, kendisine kapalı, kendisini tanrılaştıran ve kendisiyle mutmain olmaya çalışan bir varlık. Köleleştirme teknolojileri en gelişmiş biçimleriyle çalışır. Bu bilinç, bir distopya üretir. Siyonizm distopyası. Ancak bu İsrail distopyasında köleleşmeye başından beri direniş var. İnadına kimse köleleşmiyor. Sapanla taş atıyorlar, slogan atıyorlar, örgütler kuruyorlar; FKÖ oluyorlar, El Fetih oluyorlar, Hamas oluyorlar... Fakat hiçbir zaman köleleşmiyorlar.
İşte zafer budur, Siyonizm'i çileden çıkaran da budur.