“Topraksız bir halk için halksız bir toprak”.Bu ifade Siyonistlerin başından itibaren kullandığı, Filistin’e ve elbette Kudüs’e bakışlarını en net ortaya koyan sloganları.
Politik Siyonizmin mottosu… Niyeti, hedefi, gerekçesi, eylemi... İsrail’in nasıl var edildiğinin ve var edildikten sonra da haksız hukuksuz şekilde yayılışının, işlediği cinayetlerin açık ilanı.
Artık kimsenin şüphesi yok; 1800’lerin başında fiiliyata dökülen bir program çerçevesinde bu motto adım adım hayata geçiriliyor. Topraksız Yahudiler için, Filistinlilerin toprakları çalınıyor.
Dünyanın değişik bölgelerinden toplanan Yahudiler belli bir sistematik çerçevesinde, kültürel Siyonizmin yardımıyla “millet”, Siyonist Hıristiyanların yardımıyla “devlet” yapılıyor.
Lakin Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın vurguladığı gibi, ilan ettiği bir sınırı yok İsrail’in. Kendine bir sınır koymuyor çünkü yayılmayı sürdürmek istiyor. Filistinlileri tamamen sürmek istiyor.
İzin verdiğiniz müddetçe -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta dünyanın gözüne soktuğu o çarpıcı haritalarda görünen- işgal devam edecek.
Filistin topraklarını sadece fiziken çalmakla ve demografiyi değiştirmekle kalmayacaklar. Yahudileştirecekler de.
Filistin topraklarında hak iddia edebilmek için arkeolojik kazıları kullandıklarını unutmamak gerek. Elde edilen her buluntuyu Eski Ahit’i doğrulamak, burası mülkümüzdür, demek için kullanıyor İsrail.
1800’lerden itibaren açıkça İngiltere’nin, yakın çağda ABD’nin himayesinde Filistin toprakları gasp edilip İsrail’e bahşediliyor.
Trump’ın Kudüs ilanı, 1995’de ABD Kongresinin aldığı karardan ibaret değil o yüzden. Uzun erimli Siyonist niyetin bir evresi sadece.
Filistin toprakları üzerinde bir Musevi devleti kurulması fikri ilk olarak 1897’de Birinci Siyonist Kongredekarara bağlanıp bir program haline getirilse de niyetin fiiliyata dökülmesi çok daha erken. 1800’lerin başından itibaren başta Rusya, Doğu Avrupa ülkelerinden Yahudilerin Filistin’e göçü sağlanarak bulundukları yerde demografik, ekonomik, kültürel, siyasi bir güç olmaları için yatırım yapılıyor. Bu açıdan, birinci evre tamamlanmış gibi.
İsrail’in Mescidi Aksa’nın ve Kubbetüs Sahra’nın altında sürdürdüğü kazıların da böyle bir amacı var. Durdurulmadığında nihai hedef için yıkılacak yahut kendiliğinden yıkılması sağlanarak yerine Süleyman Mabedi yapılacak.
Kurgusal bir gelecekten bahsetmiyoruz. Verili, somut, takip edilen durum doğruluyor bunu.
Peki, Kudüs ve elbette Filistin nasıl kurtulacak Siyonistlerin elinden?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başarılı ve doğru liderliği sayesinde çok doğru, çok haklı, çok namuslu bir karar çıktı İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan.
İstanbul’daki irade tek başına çok değerli ve anlamlı elbette lakin hayata geçirilebilirse ve Siyonistlerin nihai hedeflerini engelleyecek akıllı bir seferberlik hali gösterilebilirse sonuç alınacak. Siyonistler kadar uzun erimli, sabırlı ve örgütlü olmak lazım o yüzden.
Farkında olmak gerek. 1897’deki ilk Siyonist Kongrede dünyanın her yerindeki topraksız Yahudileri Filistin’de kolonileştirme kararıyla başlayan plan 1948’de İsrail’in kuruluşuyla bir aşamaya geldi. İsrail’in başkentini Kudüs olarak ilan etmek için ise 2017’yi beklediler.
Peşini bırakmış da değiller, plan işliyor. Sırada Mecsid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman Mabedinin inşası var.
İstanbul’un, Ankara’nın, Türkiye’nin iradesi tarihi manada da çok önemli. Siyonist hareket başladığı andan itibaren gözünü İstanbul’a dikiyor çünkü. 1800’lerin sonunda Siyonistlerin niyetlerini gören ve bunu engellemek isteyen Osmanlı Devleti, göçü yasaklıyor, Yahudilere arazi satışını kontrol ediyor. Ama her türlü hile hurdaya başvuruyor Siyonistler. Nihayetinde Osmanlı ekonomik siyasi ve askeri olarak zayıfladığında yapılıyor nihai hamle.
Türkiye’nin maruz kaldığı son saldırılarla doğrudan ilgisi var Siyonist planlarının. 15 Temmuz 2015’te PKK hendek teröründe, 15 Temmuz 2016’da FETÖ darbe girişiminde başarılı olsaydı kaybetmiştik muhtemelen Kudüs’ü.
Şehitlerimizin ruhu bir kez daha şâd olsun.