“Üçüncü Dünya Savaşı, askerle sivil arasında ayrım gözetmeyen bir gerilla enformasyon savaşı olacaktır.”
Marshall McLuhan’ın (1911-1980) ‘70’lerde yazdığı “Kültür Bizim İşimizdir” kitabında yer alan bu satırlar, yayınlandığı günler için “erken kehanet” olarak görülebilir ama günümüzün gerçeğini aydınlattığını kabul etmeliyiz.
Araştırmacı Hüseyin Bayazıt’ın her konferansında üzerinde durduğu epistomolojik (1) (bilgibilimsel) kaosu yaşıyoruz ve bunun nedeni, emperyalizmin hakim olduğu güçlü kitle iletişim araçlarıdır.
McLuhan, “Kitle iletişim araçlarının taşıdığı bilgi insanlığa uyuşturucu etkisi yapmaktadır. Bu şirketler zafere ulaştığında insanlık ölmüş olacak” der.
Bu, Umberto Eco’nun da altını çizdiği gibi, aslında, Gutenberg’in (ölümü 1468) matbaayı bulması, Alman Johan Carolus’un (1575-1634) insanlık tarihinin ilk gazetesi (kuruluş tarihi 1605) Relation aller Fürnemmen und gedenckwürdigen Historien’den (Tanınmış ve Saygıdeğer Öykülerin Açıklaması) bugüne varlığını korumuş “Gutenberg insanının” ölümüdür.
Emperyalist medya örgütlenmesi, Goliath’tır…
Siyonist hareketin 1960’lı yılların başlarından günümüze kadar tüm köşebaşlarını tuttuğu emperyalist yapılanması ile mücadele “klasik medya stratejileri” ile kazanılamaz. Yaşadığımız dünyanın gerçekleri yeni bir David-Goliath öyküsüne izin vermiyor.
Karşımızda ülkelerin meşru siyasal kadrolarını bir günde “diktatör” ilan eden, sokak hareketlerini tetikleyip anti-demokratik güçlerin müdahalesine zemin oluşturan, “bizim teröristimiz iyidir” deyip, mesela, PKK’nın arkasında duran ama topraklarındaki işgale karşı mücadele eden Filistinlileri “radikal İslamcı terörist” ilan eden saldırgan bir kurumsallaşma var.
Haberin kaynağını, akış kanallarını kontrol altına almış, alıcılar üzerinden insanlığın beynini esir alan bir güç bu.
Milletlerinin çıkarı için anti-emperyalist çizgide duran Erdoğan, Maduro, Morales’in “kötü çocuklar, İstanbul’da muhalif gazeteci Kaşıkçı’yı parçalatmış Muhammen Bin Selman’ın ise “örnek evlatlar” gösterildiği bir çağdan geçiyoruz.
Çok dilde yayın yapan klasik TV kanalları ve internet siteleriyle, devlet bütçesinden yayıncılıkla, bu “Goliath”ın üzerine gitmek, basın toplantılarıyla dert anlatmaya çalışmak para ve zaman kaybetmekten başka bir işe yaramaz.
Kuşatmayı yarıp emperyalist-siyonist medya örgütlenmesinin “enformasyon proleteryası” haline getirdiği insanlara tek tek ulaşmanız gerekir.
Bunun yolu, semiyolojik (2) (göstergebilimsel) gerilla savaşıdır.
Bireyin iletişim gücünü kullanmak
Türkiye’nin siyonist kitle iletişim kuşatmasına, benzer kurumsallaşmayla cevap vermeye çalışmasının, Gürcistan’ın 2008’de Rusya’ya savaş açmasından farkı yoktur.
Rus ve Gürcü ordularının cephede çatışmasının sonucu her zaman bellidir.
Semiyolojik gerilla savaşı, bilişim devriminin bireye sağladığı üstün haberleşme olanağının stratejisini üretmek ve uygulamaktır.
Bireyler, tarihte hiçbir zaman kendi haberini, görüntüsünü üretme ve fikirlerini çok geniş kitlelere yayma konusunda bu kadar güçlü olmadı.
Kuşatmayı, desteğinizle güçlendirdiğiniz veya yanınıza çektiğiniz sözü dinlenen bireyler aracılığıyla kırarsınız, büyük bütçeli kurumsal yatırımları şimdiden çöpe atabilirsiniz.
Unutmayın bu, Rus uçaklarının Halep katliamını aktaran küçük Bana karşısında Putin’in yaşadığı çaresizliklerin de yüzyılıdır.
Yani, siyonist lobinin Kongre lideri Lindsey Graham’a her gün Türkiye’nin tezlerini anlatsanız bir sonuç elde edemezsiniz ama senatörü olduğu Güney Karolinalı seçmenlere “İsrail’in çıkarlarını Amerikan vergi mükelleflerinin çıkarlarından daha çok önemsediğini” anlattığınız anda başarıya ulaşırsınız.
Konu bir yazıyı daha hak ediyor, anlaşıldı.
(1) https://www.felsefen.com/epistemoloji-nedir/
(2) https://www.yardimcikaynaklar.com/gostergebilim-nedir/