Bir ülke halkı düşünün;
Sınırları dahi olmayan sözde bir devlet tarafından toprakları işgale maruz kalıyor, terörizm marifetiyle on yıllardır bombalanıyor,
Evleri yıkılıyor,
Ekonomisi, gıdası, ilacı ambargo ile kırılıyor ve bu ülkede insanlar yaşamaya devam ediyor!
Adı konulmamış bir savaş ve kime isabet edeceği belirsiz süregiden türlü psikolojik yıldırma çabası ve bombalar...
Bu ülke Filistin. Zulüm eden Siyonizm.
Gazze'de yaşayan ailelerin;
Çocuklarının eğitimi noktasında kesinlikle taviz vermediğini ve birçok Filistinlinin en az iki üniversite mezunu olduğunu,
Çocuk yaşlarında hafızlık eğitimi aldıklarını ve her ne olursa olsun direnişe kararlı olduklarını,
Bombaların gölgesinde de olsalar Aksa için kalmaya, onu savunmaya kararlı olduklarını müşahede ediyoruz.
Bir ülke halkı düşünün;
Ülkesinin sınırları, kendi yöneticileri tarafından birilerine peşkeş çekilen,
Müslüman olduğu için on yıllar boyu kendi yönetimi tarafından zulme uğrayan,
Mehmetçiğin yemin törenine başörtülü annelerin alınmadığı,
Kur'an kurslarına yönelik baskınlar yaşayan,
İkna odalarında başörtüsüne zulmedilen,
Kamuda İslami kimliğinden dolayı memuriyetten sürgüne gönderilmelerin, atılmaların yaşandığı on yıllar yaşamış.
Bu ülke Türkiye. Zulüm eden Laisizm kılıfında Kemalizm.
Türkiye'de yaşayan Müslümanlar;
Bu zulümler altında kenetlendiler, Yaradan'ın kapısına dua ve yakarışlarla vurdular.
Hz. Eyyub'un yara sancıları kemiğe dayandığında "Ya Rab, sabır ver artık canım yanıyor",
Hz. Yunus'un balığın karnında "Kendi nefsime zulüm ettim",
Hz. Yusuf'un zindanda "Sadece Rabbimden istiyorum", dualarıyla yakardığı gibi yalnız O'ndan istediler ve serinliğin, selametin müjdesiyle buluştular.
Gazze halkı hâlâ yılmadan direniyor. Ve gün gelecek, kulluklarına ve direnişlerine istinaden Müslümanların onurunu kurtaran halk olarak anılacak.
Peki, Türkiye'deki Müslümanlar?
İlkeler değişmeye, duruşlar gevşemeye başladı!
Hayat tarzımıza her türlü müdahaleyi yapanların kimliğine bürünür olduk!
Mücadele sathımız ve yöntemimizde ciddi arızalar var.
Osmanlı sonrası köklü müdahalelerle bütün kılcallara kadar devletin ve toplumun sekülerleşmesi, laikleşmesi için çalışmalar başlatılmıştı zaten: Başörtüsünün yasaklanması, İslami ilimlerin yasaklanması, İslami literatürün Latinceleştirilmesi, Anayasa'ya Laiklik ibaresinin eklenmesi vb. gibi.
Yani; iman ve inancın kaldırıldığı, hegemonyanın üstün olduğu yönetim şekli.
Şimdi,
İzmir'de bir cenaze görüntüsü, birkaç kişinin taşıdığı bir tabut, tabutun üzerinde Siyon yıldızı, tabutu taşıyanların arasında şehrin belediye başkanı... Tabutu taşıyanların azgın bir Osmanlı ve dahi İslam düşmanı olduklarını biliyoruz; ölen kişinin kızının yaptığı açıklamalarda babasının Kemalizm'in kurucularından olduğu anlatılıyor.
Ve bu haberi biz bir gurur kaynağı olarak haber bültenlerimizden halka taşıyoruz!
Yirmi yıldır fevkalbeşer bir çabayla ülkeye hizmet adına yatırımlar yapılıyor. Bir Müslümana yakışan şekilde ayrım yapmadan hizmet şuuruyla alt yapı çalışmaları gerçekleştiriliyor.
Alt yapı ve yatırımlara istinaden milyarlarca para harcanıyor. Tarihimizde ilk defa uzaya astronot gönderiyoruz.
Bir kıvanç kaynağı olarak göndere çekilen bayrağımızdan daha çok Kemalizm propagandası icra ediliyor!
Bir imam çıkıyor, Cuma hutbesinde konuşuyor. Oynak kumulların yer değiştirdiği gibi yönünü konjonktüre göre değiştiriyor.
İslam'ın ve Müslümanın faydasına olmayacak bir söylemle Kemalistleri memnun etmeye çalışıyor.
Cami içerisinde saygısızlık yapmadan kendince protesto ederek camiden çıkan bir genç çıkış sebebini sosyal mecrada paylaşıyor.
Ve tutuklanıyor!
Cuma namazı farzdır. Hutbe farzdır.
Farz, yakarışta bulunup kapısına dayandığımız Allah'ın emridir. İhtirasların, ideolojilerin tanzim edilmeye çalışıldığı bir mecra değildir.
Bütün bunları kelama dökünce ister istemez zihne şu düşüyor: Kemalizmin mihmandarlarından İsmet İnönü'nün ev sahipliğinde Beyoğlu İstiklal caddesi Mısır Apartmanında İsrail'in devlet olarak kurulduğunu ve devlet olarak ilk tanıyan ülkenin de Türkiye olduğunu biliyoruz.
Kuruluş sonrasında yine İnönü'nün yaptığı şu gafil açıklamasını da biliyoruz: "İsrail Devleti bölgede huzur ve barışın tesisinde önemli rol oynayacaktır."
Filistin'de Davud'un yıldızı haçla, haç hilalle, hilal yıldızla muaşaka yapmakta, bunu biliyoruz ancak bizde ki bu telaş neden?
Doğal olarak insanın sorası geliyor: Siyon yıldızı aslında Kemalizm'in yıldızı mı?
Yüz otuz yıl önce tarihin randevusunu kaçırmıştık. Zaman galerisini iyi hıfzettiğimizde yeni bir retoriğin, yeni bir paradigmanın ihtiyaç kesp ettiğini göreceğiz.
Kişiliklerimizi ve değerlerimizi daha fazla çatlatmayalım.
Arkaik kokuşmuşluğu misk olarak kullanmak beyhudedir.
Ulaşamadıklarımız bizim olmadığı gibi elimizde var olanları da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız!