Bu bir ‘proje’dir dediğiniz zaman birileri hemen kıyamet koparıyor. Oysa siyaset sahnesindeki her şey zaten bir anlamda projedir. Lakin şu son bir ay içinde yaşananlar neresinden bakarsanız bakın ‘proje içinde proje’dir.
Daha ilginç ve üzerinde fazlaca konuşulmayan boyutları var olup bitenin. Mesela Ekmeleddin İhsanoğlu’nun iki siyasi parti tarafından ortak aday gösterilmesiyle birlikte ortalıkta gezdirilen ‘modern İslam’ sözleri.
Altını çizerek ‘ortalıkta gezdirilen’ diyorum. Çünkü şu ana kadar bir iki istisna dışında ‘modern İslam’ sözünü sarf edenlerin bu meselenin özü ya da perde arkasıyla ilgisi yok. Kendilerine üflenmiş olanı söylüyorlar, hepsi bu. Ancak tartışmanın bir yanında ‘İslam’ olunca, ister istemez bu coğrafyada sık sık karşılaştığımız ‘organize işler’ aklımıza geliyor.
Önce şunu hatırlamakta yarar var. Bizim coğrafyamızda bir şekilde ‘din’e dayanmayan herhangi bir değişim projesinin başarı şansı yok. Kuşkusuz güncel tartışmanın bu yönüyle de ele alınması gerekiyor. Din ve dindarlarla olan ilişkisi, aynı zamanda varlık nedeni sayılan bir siyasi parti ve liderinin karşısına, yine bir şekilde ‘din’le irtibatı olan bir adayın çıkarılması tam da buna karşılık geliyor.
***
Tayyip Erdoğan’a, özellikle son birkaç yıldır sistematik biçimde ‘diktatör’ veya ‘despot’ yakıştırmasında bulunanların, bu projenin zihinsel sınırlarında faaliyet gösterdiği çok açık. Mısır’da halkın seçtiği insanların elinden iktidar zorla alındı ve yerine uluslararası sistemin gölgesinde yeniden bir ‘demokrasi’ inşa edilmek isteniyor!
Türkiye’de ise kaba operasyonlar tutmadı. Ne dini bir cemaatin taşeronluğu, ne de diğer cephelerde ortaya çıkan hamleler bunu sağlamaya yetti. Ancak bu durum, meşru bir siyasi iktidara ve onun liderine karşı yapılacak hamlelerin bittiği anlamına gelmiyor. Tam aksine; Mısır’da en kaba haliyle yapılan operasyon, Türkiye’de en ince haliyle icra edilmek isteniyor.
Bu tür ince işlerin ustası olan güç, çok geniş bir alanda değil, tersine olabildiğince dar bir çerçevede hareket ediyor. İslami hareketlerin demokrasiyle ilişkisinin eninde sonunda bir başka ‘dikta’yı üreteceği algısını, farklı örnekler/modeller üzerinden yayarak, söz konusu ülkenin şartlarına göre yeni bir din-devlet ilişkisi tanımlamanın peşindeler. Dini hayatla biraz daha barışık, İslami hareket ya da partilerin yeni kuşaklarına cazip geleceği hesaplanan ‘modern’ sıfatıyla birlikte.
Kısaca hesap şu: Bunları başarabilirlerse, özellikle Türkiye ve Tayyip Erdoğan örneğinde olduğu gibi dünyada birilerini çok rahatsız eden iddiaların ve hamlelerin hızla geriye alınması sağlanacak. Yani Türkiye’nin yeniden öngörülebilir bir ülke haline getirilmesi hedefleniyor.
***
Söz konusu hamlelerin hepsini siyaseten bertaraf etmenin yolları var. Nitekim şu ana kadar da öyle oldu. Ancak bunun neden kalıcı sonuç üretemediği ve neden sürekli olarak karşımıza yeni hamlelerin çıktığı konusunda yeterince kafa yormadığımız çok açık.
Türk medyasında Ekmeleddin İhsanoğlu üzerinden ‘modern İslam’ tartışması yapanlar neyi kastediyor, gerçekten ne söylediklerini biliyorlar mı, hayli kuşkulu. Ancak bu tartışmayı güncelin pençesinden çıkarabilsek, az önce bir cümle olarak değindiğim İslami hareket ya da partilerin yeni kuşaklarının algıları, dünyaya bakışları üzerinden konuşabilsek bu kadar rahat olabilir miyiz, emin değilim.
Bu hamlelere sadece siyaseten karşılık vermenin ötesine geçip, kendi dinamiklerimiz üzerinden tartışmayı yürütmeyi ve aynı çatı altında toplandıklarını, aynı partiye oy verdiklerini düşündüğümüz kitlelerin, özellikle de yeni kuşakların nerede, hangi dünyada ve nasıl bir gelecek tasavvuruyla yaşadıklarını anlamak için belki geç, ama hala mümkün.