Türkiye’deki siyasi partilerin kullandığı söylemden ve tabanları tarafından hazmedilme şeklinden sosyolojik ve tarihsel derinlik çıkarımlarında bulunmak mümkündür. Seçimlerde yarışan partilerin tarihsel derinlik cetveline bakarak, üzerinde hareket ettikleri sosyolojinin sınırları, dolayısıyla da siyasal ufuklarının çapı değerlendirilebilir.
Türkiye toplumunu yatay kesen unsur, en geniş anlamıyla tartışmasız ‘dini kimlik’ten ibaret. Dolayısıyla tarihsel derinliğin ana karakterini de İslam tarihi veya İslam’dan sadır olan insanlık tarihi anlatısı oluşturmaktadır. Diğer bütün anlatılar, bu tarihsel derinliğin ya cüzî yan unsurlarıdır ya da mukayese edilemeyecek kadar istisnai anlara veya kesimlere tekabül etmektedir.
AK Parti’nin ve liderliğinin söylemlerinde kullandığı tarihsel referansları, olayları, tarihsel isimleri, tarihi dönüm noktalarını ve telmihleri alt alta sıralarsanız, karşınıza oldukça ilginç bir manzaranın çıkacağından emin olabilirsiniz. Aynı konuşma içerisinde 622’den 1071’e, 1453’den 1517’ye, 1914’ten 1960’a varıncaya dek tarihsel referansların oldukça rahat bir şekilde hazmedildiğini görürsünüz. Böylesi bir söylem tüketimi, demokratik seçimlerin yapıldığı başka hiçbir ülkede neredeyse mümkün değildir.
Tarihsel derinlik; insanlık tarihi içerisinde önce ‘özne olma’ imkânını, ardından da aktif bir unsur olarak ‘kimlik yüklenmesini’ sağlamaktadır. Bu yönüyle AK Parti, tarihsel derinliği aktif anlamda bin yılı aşkın bir sosyal muhayyileden rahatlıkla siyasal dil üretebilmektedir. Bu durum, üzerinde hareket ettiği sosyolojik dalganın boyutunun ve derinliğinin de oldukça güçlü olmasını mümkün kılmaktadır.
Böylesi bir derinlik, AK Parti’nin ‘parti organizasyonu’ yapısını fazlasıyla aşan tarihsel bir hareket haline gelmesine yardımcı olmaktadır. Bu, hem güçlü bir geleneğin bin yılı aşan bir dönemde farklı isimler ve aktörlerle sahiplenilmesini hem de geleceğe dair ‘parti organizasyonunu’ aşan bir özgüven imkânı sağlamaktadır.
Muhalefet partileri açısından ise tarihsel derinlik meselesi başlı başına bir kriz alanı anlamına geliyor. Mesela CHP, açık bir şekilde tarihsel derinlikten uzak durmanın, hatta bir yönüyle Batı’ya bunun teminatını vermenin var ettiği bir sosyal ve siyasal muhayyilenin içerisinden konuşmak durumunda. Bu o denli travmatik bir durum ki, CHP yeniden tarih yazımı ihtiyacı hissederek, kurgu bir tarihi söyleme saplanmak zorunda kaldı. Sonuçta, tarihsel olarak bütün derinliği ‘yüz yıllık bir parantez’den öteye gidemeyen kadük bir durum ortaya çıktı. Bunun ismi ise açık bir şekilde ‘tarihsel sığlık’ oldu.
MHP’nin tarihsel derinlik anlamında en az sıkıntı yaşaması gereken bir siyasal parti olması beklenir. Oysa ortaya çıkan durum ‘tarihsel bir kaos’tan ibaret. MHP her ne kadar tarihsel derinliği sağlayacak referanslar konusunda büyük bir sıkıntı yaşamasa da, tarihsel derinliği sağlarken bidayet ve nihayet arasındaki geçişleri sağlayacak köprülerden yoksun bir siyasal dile sahip. Coğrafya-zaman ilişkisindeki geçişlerde yaşanan bu sıkıntı, 19. yüzyıl sonrasında modernizmin müdahaleleriyle çok daha kaotik hale geldi. Hâl bu olunca da, MHP’nin tarihsel derinliği ‘kimliğini güçlendiren değil, sıkıştıran’ bir vazife ifa ediyor.
Tarihsel derinlik anlamında en ilginç parti ise HDP. Zira HDP, hem coğrafya hem de zaman anlamında büyük bir kafa karışıklığı içerisinde, ‘tarihsel derinliğini sıfırladıkça var olmaya çalışan’ bir parti. En iyimser tahminle, HDP’nin 1980’lere uzanabilen derinliği, ancak Kürtlerle ilgili olumlu veya olumsuz bir gelişmenin olduğu geçen yüzyıldan bazı noktasal anlara uzanabiliyor. HDP bir taraftan Kürt Kemalizm’i hevesiyle kurgu bir tarih yazmaya çalışırken, diğer yandan otuz yıllık tarihsel aralıktan çıkmaktan ciddi anlamda ürküyor. Bu durumda ise kurgu bir tarihsel derinliğe kitlesini ikna edecek savruk bir söylemi büyütmek zorunda kalıyor.