Bu yazıyı yazarken dolar kuru 2.2’yi aşmıştı; bir gün önce faiz günü 9,95’ten tamamlamış, BIST 100’de yukarı yönlü hareket ediyordu. Ancak perşembe sabahı dolar ve faiz hızla yukarı çıkmaya, borsada da sert satışlar olmaya başladı. Belli ki bir ‘kara perşembe” hazırlığı vardı. Ancak ‘kara perşembe’ öncesi de ilginçti. Çarşamba günü Ekim-2013 işsizlik verisi beklenenden iyi geldi. İşsizlikte bu azalış önemliydi çünkü, tarım dışı istihdamdaki artıştan kaynaklanıyordu. Bunun hatırı sayılır bir kısmının inşaat sektörü kaynaklı olduğunu biliyoruz. Aynı gün IMF’nin Türkiye için hazırlattığı bir bilgi notu haber oldu. Bu not, kısa ama hayli ilginç detayları içeriyor; diyor ki IMF analistleri, ‘Türkiye, bu haliyle cari açığını sorun etmeden ancak yüzde 2- 3,5 aralığında büyümelidir; yüzde 4 hatta 5’lik bir büyüme sorun olur, tercih etmeyin, daralın...’
Ancak aynı raporda, Türkiye’nin dış ticarete konu olan sektörlerde sanayi ağırlıklı bir sıçrama yapması gerektiğinin altı da çiziliyor. Çok kurnazca olduğunu söylemeliyim.
Mert hırsız IMF
Keynes sonrası beşeri sermayeye ve teknolojiye dayalı tüm büyüme modelleri, geleneksel IMF para ve kur politikalarının zorunlu sonucu olan, yüksek emek sömürüsüne (verimliliğine) dayalı çıkışı kabul etmez. Yani dışa kapalı, finansal olarak dışa kaynak aktaran bunun için de faizleri yüksek, yerel parayı görece değerli tutan, yatırımları kısarak borç ödemeyi, emek gelirlerini kısarak ihracatı artırmayı esas alan politikalar, beşeri sermayeyi öne çıkaran büyümenin tam tersidir.
Dışa açık, uzun vadeli istihdam ve teknoloji oluşturucu yatırımları çeken ve emek verimliliği yerine teknoloji verimliğini öne çıkaran büyüme modeliyle Türkiye, sanayi ve bilgi toplumu sıçramasını yapabilir. Bunun için de, doğal olarak, demokrasiyle istikrarı sağlamak ilk şarttır. Örneğin teknokrat bir hükümet IMF’nin istediği gibi, cari açığı azaltır, borçları rahatça öder, ülkeyi ve hepimizi yoksullaştırır ama sanayi ve bilgi toplumu geçişini de sağlayamaz. Bu açıdan IMF raporunun çok kurnazca olduğunu, secaat arz ederken sirkatin söylediğini düşünüyorum.
Ekonomik operasyonun temel algısı
Şu algı oluşturulmak isteniyor; ‘Türkiye, iç ve dış politikada olduğu gibi, ekonomide de yanlış yolda. Ve burada da, Erdoğan ve ekibi gitmeli mesela, tıpkı İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi, teknokrat bir hükümet gelmeli. Yoksa ekonomi batacak.’ Bakın bu konuda yalnız çok kurnazca yazılmış IMF raporlarını değil, bazı isim yapmış iktisatçıların söylediklerini de kullanıyorlar. Mesela şu Cumhurbaşkanı nişanı alan Daron Acemoğlu-kendisini ve başka bağlamda söylediklerini tartışmıyorum- Acemoğlu, doğal olarak, Türkiye gibi ülkeler dikkatli olmalı bu zamanda, hala kısa vadeli sıcak paraya muhtaç, bir devlet krizini Türkiye kaldırmaz falan diyor. Ancak, Türkiye’nin örneğin doksanların sonundan sonra G.Kore’nin yaptıklarını yapmaması için, devlet krizi yaratmaya çalışan Erdoğan hükümeti değil ki... Devlet krizini, işte o bildik yapıları kullanarak, Acemoğlu’nun da çok iyi bildiği, eski sermaye çevrimini yeniden elinde tutmak isteyen güçler oluşturuyor.
Şimdi tam burada Kasım ayı sanayi verisine bakalım; Türkiye Gezi olaylarından sonra, hızla toparlandı ve sanayi bazlı büyüme yeniden belirginleşmeye başladı. Kasım’da sanayi üretimi, beklenenin üzerinde, yıllık yüzde 4,6 artış gösterdi. Sermaye malı üretimindeki artış yüzde 9’dur. Ara malı imalatı da, yüzde 5,3 artmış. Bu da önemli çünkü dış ticaret açığının, enerjiden sonraki ana kalemi bu. Bilgisayar ve elektronik eşya üretimi yüzde 33,6, IMF’nin önem verin dediği, makine ve ekipmanları yüzde 24,1 artmış. Bu veriler operasyonun olduğu Aralık ayından bir önceki ayı anlatıyor. Üstelik TCMB, ihracatdaki ve sanayideki bu çıkışı destekleyen-kanunda olmamasına rağmen- bir yolu da zorlayarak öne çıkartıyor.
Şu rant meselesi
Çok ilginçtir ki, bazı çevreler öteden beri Türkiye’nin, rantın itelediği inşaat balonu oluştururarak büyüdüğünü bunun da sürdürülemez olduğunu söylüyor. Tabii ki bu konuda, işte söyledik yukarıda son gelen işsizlik verisi dahil, yüzlerce kanıt, veri var. Evet, doğrudur, Türkiye bir zamanlar nasıl kısa vadeli sermaye girişlerine bağlı olarak, hizmet ve finans ağırlıklı büyüdüyse, bu dönem de inşaatın büyümede sürükleyiciliği inkar edilemez. Ancak, başta kentsel dönüşüm hazırlığı olmak üzere, özellikle Anadolu’da yapılan alt yapı çalışmaları, yollar, limanlar ve Organize Sanayi Bölgeleri’nin yeniden yapılanması, yine Anadolu’da açılan devlet ve vakıf üniversitelerinin getirdiği dinamizm inşaatın hızla öne çıkmasına neden oluyor. Bunun bir rantı var mı evet var. Bakın şimdi bu kuraldır, sermaye birikimi, eğer ki, yoğun emek sömürüsüyle olmuyorsa, bunun üç temel alternatif kaynağı vardır; dışarısını yağmalarsınız, toprak rantını devlet eliyle sanayiye aktarırsınız, elinizde varsa teknoloji rantı oluşturursunuz.
Şimdi Türkiye’de devlet, şu zamana değin, bu hükümetin düşmesi için her şeyi yapmaya hazır olan sermayeyi, öne çıkarmaya dönük olarak, toprak rantı dışında da, enflasyon gibi gelir aktarım mekanizmalarını, kamunun yağmalanmasını vb herşeyi kullandı.
Bu durum, şimdiye kadar süren yoksulluğumuzun, doğudaki savaşın ana nedenlerinden biridir. Şimdi bu bitti. Sorun da budur. Anadolu’da dışarıya ihracat yapan ve rekabet eden yeni bir sermaye sınıfı ortaya çıkıyor, bu sınıf gittiği, yatırım yaptığı yerlerde kendi rantını da oluşturuyor. Ren-Ruhr havzasındaki Alman sanayisinin nasıl büyüdüğüne bir bakalım lütfen...
Sizin boyunuzu aştı...
Sonuç olarak şunu söylemek gerekiyor; özellikle kur, faiz gibi, böyle dönemlerde, Türkiye için çok hassaslaşan göstergeler üzerinden Türkiye ‘batıyor’ algısıyla siyasi operasyonu, artık yoğun olarak, ekonomi tarafına taşıyorlar. Bu da bize gösteriyor ki, bu olan biten, yalnız, Obama’nın altını oyan ve Obama’dan sonra, hiç olmazsa Clinton gibi bir başkan isteyen RJC gibi yapıların (Cumhuriyetçi Yahudi Koalisyonu) cirit attığı yerlerde, merkez kuran Türkiye kökenli bir örgütün işi değil. Bu yapıyı, RJC gibi örgütlerin, dahası dünyada, tıpkı merkantilist yağma döneminde olduğu gibi, Afrika’da, dünyanın en yoksul ülkelerinde, başta altın olmak üzere, enerji ve her türlü yeraltı zenginliğini yağmalamak için, küresel neocon çetesinin nasıl kullandığını biliyoruz.
Ancak Türkiye’de tam şimdi, siyasetten başlayarak ekonomiye taşan bu uğursuz oyunun fiskesini bu örgüt vurmuş olsa bile, ‘iş’ bu örgütü çoktan aştı. O halde, Türkiye devleti bütün diplomatik ağırlığını kullanmalı ve bu gerçeği dışarıda anlatmalı. Obama yönetimine, bunun kendilerine karşı bir küresel hareket olduğu da anlatılmalı. Türkiye’de halk, herkes hatta Ortadoğu hakları da, Türkiye’nin seçilmiş hükümetine sahip çıkmalı... Hesabı olanlar ertelemeli....