AK Parti iktidarı konuşulurken 2002'den başlatılıyor süreç değerlendirmeleri. Oysa 31 Mart'ta gerçekleşecek mahalli seçimler için, Ak Parti'nin soy ağacı, 2002'den değil 1994'ten başlıyor. Dile kolay 25 yıllık başarılı bir deneyim, toplumsal karşılığı olan bir kariyer bu...
İster istemez bu 25 yıllık uzun birikim, AK Parti'yi söylem konusunda daha sıkı ve kontrollü bir yaklaşıma götürmek zorunda. Yani “Kötü giden şeyleri değiştirmek için geliyoruz” diyemezsiniz. “25 yıldır siz vardınız” derler... ‘Beka’ söylemi de dozunda gitmeli, “Çeyrek asırdır ne yaptınız” derler... AK Parti de, anlaşılan bu yüzden, seçmen karşısına yeni projelerle çıkma kararında... Burada da başka bir handikap var; makro projeler, ferdin küçük dünyasına kolayca değemiyor. Havaalanları, otobanlar, köprüler, hepsi de devasa eserler ve çok değerli... Ama tüm bu devasa yatırım ve hizmetler, ay sonunu nasıl getireceği hesabındaki dar gelirli vatandaşın birincil meselesi değil...
Geçim derdi, sokaklarda, evlerde, kapılarda konuştuğumuz insanların ilk sıradaki derdi. AK Parti'nin pratik, kısa vadeli, moral verici vaatleri olmalı ve daha da önemlisi tatlı dili olmalı... Sürekli kabahatli arayan, sürekli hain ya da düşman arayan dil, zaten geçim gailesindekileri daha da bunaltıyor.
Son günlerde CHP Ankara belediye başkan adayının ırkı, kavmiyeti, memleketi üzerinden başlatılan sataşmayı çok yersiz ve çirkin bulduğumu söylemeliyim. Siyasetçilerin ağızlarından çıkan ölçüsüz laflar ardından partilerini rehin alıyor. AK Parti sert söylem kuracağım derken ırkçı saplantıların esiri olmamalı... Eski siyasetçiler biraz olgunlaşmalı artık.
Bir diğer fay hattı ise siyasi söylem ile dinsel söylemi birbirinin yerine geçirmek hatası. Elbette kişinin kültürel, moral, dini dünyası, siyasetini de etkiler. Ama dinin yerine siyaset, siyasetin yerine de din geçirilemez. İnsanları dinden soğutacağı gibi, itikadi anlamda da tehlikeli bir haldir bu. Din, şerik kabul etmez...
AK Parti, Türkiye'deki en büyük sivil toplum örgütü aynı zamanda. Fakat o kadar büyük ki kendi dışında neredeyse sivil alan kalmadığı için, hemen her vakıf, dernek, grup, hareket, iktidar partisinin söylemine neredeyse parti disiplini ile bağlı. Parti açısından ciddi bir başarı olabilir bu durum neticede devasa bir koordinasyon ağıdır bu... Ama toplum sosyolojisi için düşünce ve eylem durağanlığına, bağımlılığına, hazırcılığa, devlete yaslanmacaya, her işi ‘devletlu’lardan beklemeye götürür. Toplumun sivil hareketliliği biterse, yosunlaşma başlar... Balinaların ölümünü hep zihinde tutmak gerek. Balinalar, vücutlarına yapışan mantar ve bakteriler sayesinde o kadar ağırlaşırlar ki, bir gün battıkları sudan yukarı çıkamazlar, dibe çökerler, ölürler...
Bu yüzden; Cumhurbaşkanımız'ın şikayetle söz ettiği ‘metal yorgunluk’larla ciddi mücadele etmek gerekiyor.
Başkanlık Sisteminde siyasetin sorumluluğu daha da arttı. Hemen her yerde, FETÖ ile mücadelede yeterince tedbir alınmadığına dair söylentiler var. Bazı söz sahibi AK Partililer, “FETÖ’ye bulaşmamış kaç kişi var ki!” şeklindeki polemikle bu işi sulandırmamalı. FETÖ iltisakı yüzünden görevden alınanlar, başkan adayı olmamalı mesela.
Ve ‘gönül belediyeciliği’, bu sözü boşuna mı söyledi Cumhurbaşkanımız... Ne olur biraz itina etsek mütevaziliğe... Helal bile olsa yemenin içmenin bile bir adabı vardır.