Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır programları her zaman büyük önem taşır. Uludere sonrasında kendince çok elverişli bir siyasi iklim yakaladığını düşünen PKK, bu ziyareti bir ‘kırılma noktası’ olarak görüyordu. Selahattin Demirtaş, ‘tek bir Kürt bile sokağa çıkmasın’ gibi protesto mesajları vererek tansiyonu yükseltirken, KCK da daha saldırgan tepkiler gösterilmesini istedi. GÜNSİAD başkanının ‘beklentimiz yok’ şeklindeki negatif yönlendirmeleri de eklenince ‘halk, örgüt, parti, STK’ dört bir yandan AK Parti’nin dışlandığı gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı. PKK, bu ziyareti AK Parti’nin bölgeden tasfiyesi için bir milada dönüştürmeye çalıştı, ama başaramadı. Ne halk sokaklardan çekildi, ne esnaf işyerini kapattı, ne de PKK’nın etkisi altındaki mahallelerde ciddi bir tepki ortaya konabildi. Otobüsleri taşlaması istenen çocuklar yol boyunca sevgi seli oluştururken, halk balkonlardan sarkarak muhabbetini gösterdi. Salonu hınca hınç dolduran partililer her zamankinden daha coşkuluydu. ‘Siyasetin, iktidarın ve devletin’ diliyle konuşmadığını söyleyen Erdoğan ‘gönül dili’ dedikçe samimiyetini ortaya koydu, ‘kardeşlik dili’ dedikçe her türlü hiyerarşiyi yerle bir etti...
Son Diyarbakır ziyareti belki AK Parti açısından normal düzeyde geçmiştir, ama PKK ve BDP’nin açısından tarihi kırılma yaşanmadığından dolayı hayal kırıklığı olmuştur. AK Parti durumunu korumuş, BDP ise büyük iddialarını kaybetmiştir. (Özellikle KCK operasyonlarının, halk üzerindeki baskı ve tehditleri nasıl boşa çıkardığı daha iyi görülmüştür).
***
Bu arada CHP yönetiminin Kürt meselesi ve terör konusunda yeni bir inisiyatif başlatarak, partiler arasında görüşme trafiği başlatması dikkate değer bir durumdur. CHP’nin bu meselede iyi bir geçmişe sahip olmadığı biliniyor. Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı sonrasında el yordamıyla kendisine yeni bir güzergah belirlemeye çalışan CHP, Kürt meselesinde de kimi zaman genlerindeki statükoculukla hareket ediyor, kimi zaman ise yeni bir imaj üretebilmek için farklı tutumlar geliştirmeye çalışıyor.
12 Haziran seçimlerinden önce, “CHP liderinin, Baykal’ın tamamen unuttuğu ve ilgisini kestiği bu bölgeye gidebilmesinin cesaret işi olduğunu” vurgulamış, popülist laflarla değil, ciddi sorgulamadan geçmiş bir siyasi tasavvurla bu konuda gelişme kaydedebileceğini söylemiştim. Kılıçdaroğlu ise bu bölgeye gidebilmiş olmayı başlı başına bir açılım olarak göstermiş, ‘daha fazla fabrika yaparak’ sorunu çözme gibi çok anlamlı olmayan söylemler ortaya koymuştu.
Kürt meselesinde ulusalcı zihniyetle klasik tutumu sürdürmek isteyen CHP’lilere rağmen, Sezgin Tanrıkulu ve Hüseyin Aygün gibi soruna daha duyarlı isimlerin katkısıyla Kılıçdaroğlu’nun yeni bir inisiyatif başlattığını görüyoruz. Başbakan Erdoğan’ın görüşme talebini kabul etmesi ve önyargısız şekilde netice almak istediklerini vurgulaması gerçekten büyük önem taşımaktadır. Kangren olmuş büyük maliyetli sorunların küçük siyasi hesaplarla veya politik fayda mülahazalarıyla ele alınması sadece partilere değil ülkeye kaybettirir.
Siyasi atışmaların ve sert tartışmaların, diyalog kanallarını kapatması, çözüm alanı olan siyaset kurumunu anlamsızlaştırır. Siyasette küsmek veya köprüleri atmak doğru değildir. MHP’nin görüşme talebini reddetmesi bu açıdan yanlış olmuştur. BDP’nin rakiplerin ‘düşman’ gibi konumlandıran söylemleriyle, MHP’nin ‘hain’ gibi ağır ifadelerle yaftalayan söylemleri demokratik siyasetin doğasına hiç uymamaktadır.
Elbette MHP’nin yaklaşımıyla bu sorun çözülemez. Aynı şekilde BDP’nin yaklaşımıyla da çözülemez. Çünkü Kürtlerin meselelerini yok sayan MHP’nin inkarcı tavrıyla, Kürtlerin meseleleri yerine PKK’nın hedeflerini kutsayan BDP’nin tavrı aslında aynı kapıya çıkıyor. İkisinde de Kürtlere düşen mağduriyet oluyor. Ama buna rağmen diyalog ve müzakere tüm partilerin kapsamalıdır, herkes sürecin parçası haline gelmelidir.
CHP bünyesinin bu gelişmeleri nasıl karşılayacağını, yönetimin meseleyi ne ölçüde göğüsleyeceğini zaman içinde göreceğiz. Kılıçdaroğlu’nun ‘tutuklu vekiller’ konusunda bir anlaşma sağlanmamış olmasına rağmen yeni bir diyalog arayışına girmesi anlamlıdır. Çünkü bu konuda Meclis’i bile terk eden CHP’nin içinden bazıları, mesele sıcaklığını korurken ve aşılmamışken böyle bir işbirliği geliştirilmesine daha tepkisel yaklaşabilecektir.
Herkesin sorumluluk yüklenmesi gereken böyle önemli bir konuda diyalog kanallarını açık tutmak ülkenin hayrınadır... Bugün ümit vermeye çalışan partiler güven vermeye başladığında daha anlamlı işbirlikleri gelişebilecektir.