Önce yazının başlığında geçen - ve hele de askerlik yapmayanların pek bilmedikleri- 'mayın tarlası' ve 'mayın eşekliği'ne değinelim.. Mâlûm, düşmanın veya başkalarının girmesi yasak yerlere 'mayın' döşenilir.. Ve bu yerlere izinsiz girenler, mayınların toprağa nerede gizlendiklerini bilmediklerinden, 'mayın' üzerine basarlarsa havaya uçarlar-parçalanırlar.
Ama gerek düşmanlar gerekse diğer yasaklılar, meselâ sınırlardan gizlice giriş- çıkış yapmak isteyen kaçakçılar, suçlular ya da terör unsurları, mayın'a basmamak için, artık işe yaramaz hasta, ihtiyar, deri kemik kalmış eşekleri, atları, geçmek istedikleri yerlere sürerler ve onlar mayınlara basıp, parçalanırlar ve de böylece o geçiş yolu mayından temizlenmiş olur.
Evet, bu iş için kullanılan ölüm eşiğindeki 'eşekler veya insanlara da, kısaca 'mayın eşşeği' denilir..
Bu izahtan sonra..
*
Sırılsıklam Kemalist-laiklerden bir yazar (Ö.İ), KK Bey için bir yazısında 'mayın katırı' deyimini kullanmıştı, geçenlerde. Aslında, 'mayın eşeği' lafı kullanılır; ama yazar efendi, 'eşek' kelimesini münasip görmemiş de mi, daha 'kibar' olacağını düşünerek mi 'mayın katırı' demeyi tercih etmiş; bilmiyorum. Ama 'mayın katırı' dediği KK Bey'i, sonunda zoraki de olsa savunmaya çalışmış..
Ve dahası bazı yerlerde, aldanmış veya aldatılmış olduğuna' da işaretle yazar, kendisini de suçlamış, kendisinin salak yerine konulduğunu belirtmiş ve kendinden de özür dilemiş..
*
Şimdi söz konusu yazar, KK Bey'i savunmak isterken bile, 'mayın katırı' derken ne demek istediğinin farkında olduğuna göre KK'ya, 'iltifat' mı etmiş oluyor, yoksa 'intikad' mı, / eleştiri mi; bu husus kendilerini ilgilendirir.
Ama yazar bey, 'kimilerinin enayi sıfatıyla taltif edeceği Cumhuriyet ve demokrasi âşığı CHP'nin önünde saygıyla eğiliyorum ve "mayın katırı" Kemal Kılıçdaroğlu'nu saygıyla selamlıyorum' dedikten sonra asıl hıncını, CHP'yle ittifak yapıp o kadar m.vekili kaptıktan sonra kendi partililerinden CHP'ye oy verilmediğini itiraf etmelerine gösteriyor, 'CHP düşmanlığının, İslamcı yobazlarda, muhafazakârlarda geleneksel olarak var olduğu'ndan söz ediyor. Sanki vatandaşlar, CHP'nin veya bir başka partinin gösterdiği adayları -CHP'liler gibi, 100 yıldır olduğu üzere kayıtsız-şartsız oy vererek- seçmeye mecbur imişler gibi.. Hani, bir de demokrasiden söz etmezler mi?
Yazar efendi, 'CHP sizi yanına davet ettiyse ona bu (...) ortaklığın mümkün olamayacağını neden söylemediniz?' (...) neden ittifakta kaldınız? Buna ahlâksızlık denmez mi, buna CHP'yi kazıklamak denmez mi?' gibi 'nezih' ifadelerle, parti liderlerinin emrinde kul olduğunu zannettiği vatandaşların oy vermemesi üzerine, 'Ben siz yöneticilerin bu saplantıdan kurtulabileceğinizi düşünerek ahmakça mutlu olmuştum. Yanılmışım, kendimden özür dilerim!' diyor.
*
Yazar bu arada kendi taifesinin yanlışlarına da değiniyor, kaçan tarihî fırsatların acısı içinde ve diyor ki: 'Beş parti başkanının, bu yetmiyormuş gibi Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olmalarının inandırıcı bir anlamı var mı? Eğer genel başkanlar, seçimden önce böyle bir görev ve sıfatı ısrarla istedilerse buna "Mal bulmuş Mağribîlik!" denir. Eğer bu görevleri Kılıçdaroğlu ikram ettiyse, bu ikramı geri çevirecek kadar neden yüce gönüllü olamadınız?'
(...) Çok yazık, çok yazık! Size değil, sizin yüzünüzden kaçan tarihsel fırsat için.
(14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023'te) Yitirilen iki seçimde de CHP ve "mayın katırı" yaptığınız Kemal Kılıçdaroğlu'nun hiçbir suçu yoktur. Kusurları, sizlerin cumhuriyetçi, laik ve demokrat olacağınızı sanmalarıdır. Tıpkı ben salak gibi!'
Evet, işbu yazar da fenâ kapılmış imiş, zafer türkülerinin havasına..
*
Bu yazıyı okuyup geçmiştim.. Şimdi, bunu nereden mi hatırladım?
İP lideri Meral Akşener'in 1 ay öncelerden yapacağının açıkladığı ve 'tarihî' diye nitelenen 26 Ağustos konuşması üzerine hatırladım..
Meral Hanım, evet, bir şeyler konuştu, ama kendisi inanmış mıdır, söylediklerine, bilemem.. Sadece, havanda su döğdü.. Üstelik de, 'kumar masasına dönmeyi veya noter vazifesi yapmayı kabullenmeyeceğini' söyleyip '6'lı Masa'yı tekmeledikten 72 saat sonra o masaya tıpış-tıpış döndürülüşüyle bütün inandırıcılığını yitirdiğini izah etmeden söylediklerine partilileri nasıl inansınlar?
Hele, 'Ankara ve İstanbul BŞ. Belediye Başkanları C. Başkanlığını kazanacak adaylardı' deyişine, bizzat o kişiler bile inanmamışlardır, herhalde..
Akşener'in, "Nefislerimizi kör odalara hapsettik, ama ne yazık ki, 'nefsinin esiri' olanlara uğraştık, 'önce şahsım' diyenlerle, koltuğundan başka bir şey düşünmeyenlerle uğraştık" şeklindeki sözleri ve isim vermeden İstanbul ve Ankara BŞ Belediye Başkanlarının cumhurbaşkanı adayı olmalarının en doğru karar olduğu halde, paçalarından aşağı çekildiklerini ve onların da 'Ateşten gömleği giymeye yaklaşmayışları'nı söyleyip, 'yürekli olmayışlar yüzünden sizlerden özür diliyorum..' demesi, Meral Hanım'la KK Bey arasında ilginç bir satranç oynandığını gösteriyor. Ve sonunda ikisi de 'mat' oldular..
Ve açıktır ki, nefsinin esiri olmakta iki taraf da birbirinden geride kalır durumda değillerdi. Kaldı ki, siyasî mücadele ve yarışlarda, kim nefsini fedâ eder?
Hele de, Meral Hanım'ın aday olarak teklif ettiği isimler '6'lı Masa'da kabul görseydi, onların adaylıkları KK Bey'in CHP liderliği tam bir fiyaskoya dönerdi. Meral Hanım'ın bunu görmemesi ve aynaya bakmadan, sadece KK Bey'i 'nefsinin esiri' diye suçlaması, siyaseti entrika olarak algılayanlar arası bir meşgale olarak anlaşılmasına yol açar ki, bu da bütün bir ülke ve halk için bir talihsizliktir.
*
Akşener'in, yarım ağızla da olsa kendisini suçlayarak özür dilediğini görünce, KK Bey'i 'mayın katırı' diye niteleyen ve 'kaçırılan büyük tarihî fırsat için' hayıflanan Kemalist -laik yazarı hatırladım.. Akşener ve ötekilerin her biri de, Kemalist-laik yazar efendi gibi, sahiden de KK Bey'i 'mayın katırı' gibi sürmüşlerdi öne? Yoksa KK Bey, 'Erdoğan düşmanı' bütün 'topal ördekler'i peşine takıp, 'mayın tarlası'nı onların olmayan ağırlıklarıyla temizlemeye mi kalkışmıştı?
*
Meral Hanım'ın '26 Ağustos Konuşması' diye 1 ay öncelerden beri cilâlanan sözleri kendisi için ne ifade eder, bilmem; ama siyasî hayatımız için, 'dağ fare doğurdu..' ya da, 'büyük lokma yutma' denemeleri kabilinden daha ileri bir mânâ ifade etmemiştir.
*
NOT: Son 100 yılımızın röntgenini çekercesine, çok net şekilde kaleme aldığı dünkü yazısından dolayı Nuh Albayrak Bey'e teşekkürler.. Özellikle yurt dışındaki birçok iletişim grupları da o yazıyı paylaşmışlar.
Okumamış olanlar varsa, derinlemesine düşünülerek okunması tavsiyesiyle..