Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması beraberinde pek çok tartışmayı getirdi. 28 Şubat günlerinden aşina olduğumuz şekilde “irtica hortladı”, “askerler şeriata selam durdu”, “Ayasofya’nın açılması şeriat ilanıdır” diyerek laik dindar çatışması çıkarmaya çalışanlar ve CHP’yi bu gelişmeye tepki koymamakla eleştirenler kadar daha ılımlı yaklaşanlar da oldu.
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması ile alakalı alınan pozisyonlar hem sosyolojik okumaya elverişli hem de yakın gelecekteki siyasi konumlanışlar açısından ipucu niteliğinde.
Evvela 86 yıllık hayalin gerçekleşmesine vesile olan siyasi gelenek ve lider için ne ifade ediyor, ona bakalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayasofya’nın özgürleşmesini davasının merkezine koymuş bir siyasetçi.
Necip Fazıl’dan alınan ilham ve Necmettin Erbakan’ın siyasi ülküsü ile adeta bu yola baş koymuş biri.
Aynı zamanda Ayasofya hamlesini ne zaman yapması gerektiğinin ilmi siyaseti ile hareket etmesini de bilmiş. 18 sene bekleyebilmiş, sorulanca “Hele bir diğer camileri dolduralım” diyebilmiş biri.
Ama kimse Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasının Erdoğan için siyasi bir araç değil bir dava olduğu gerçeğini inkar edemez. Bu davanın milletin sinesindeki bir özlemi yansıttığını da…
Ayasofya’da kılınan ilk cuma namazına halkın gösterdiği ilgi, o coşkulu kalabalık, gözü yaşlı amcalar teyzeler, seccadesini alıp namaza koşan gençler Ayasofya davasının köksüz bir siyasi ihtiras olmadığını, halkın ekseriyeti için içine gömdüğü bir özlem olduğunu gösterdi.
Gelelim aynı siyasi gelenekten geldiği halde Ayasofya’nın ibadete açılmasının Ak Parti ve Erdoğan’a yarayacağını düşünerek bu mutluluktan nasiplenemeyenlere…
Zamanla sosyolojik aidiyetten kopuşu getiren siyasi ihtirasların neticesi de diyebiliriz buna.
AK Parti içinde siyaset yaptıkları günlerde gerçekleşse halkın sevincine dahil olabilicekken bugün Ayasofya’nın açılışına kulp bulmaya çalışan kifayetsiz muhterisler bunlar…
Sahici sosyolojik talep ve ihtiyaçlara yaslanmayan siyasi yapıların birer mühendislik mahsülü olduğunun da açık göstergesi.
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması yakın gelecekteki siyasi gelişmelere dair de ipucu verdi derken bunu kastediyorum. Yeni siyasi oluşumları varoluş sorunlarıyla yüz yüze bırakan bir hamle oldu Ayasofya. Kimi “Umarın neticeleri iyi hesaplanmıştır” darken bir başkası davetli olduğu halde gitmemeyi tercih etti. Beriki, “davet edilmedim ki” demenin konforuna sığındı.
Saadet Partisi ise Ayasofya hamlesinden sonra Erbakan’nın mirasçısı olma meşruiyetini tümden yitirdi.
Yeni siyasi harmanlanışlarda Ayasofya etkisi mutlaka kendini hissettirecektir.
Muhafazakar sağ siyasetteki yansılamaları kadar Kemalist-sol-seküler siyasete de etki ettiğini söyleyebiliriz. İlki malum; Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması üzerinden Atatürk-Erdoğan karşıtlığı çıkarmaya çalışanlar var.
“Laiklik elden gidiyor, irtica hortluyor” dedirtmek suretiyle tabanını CHP’de tutan bu söylem her zaman işe yarıyor. Ama tabii ki CHP’yi iktidara taşımaya da hiçbir zaman yetmiyor. Çünkü işlevi, asılsız vehimleri beslemek ve CHP tabanını konsolide etmek. Ne reel ne de güçlü bir sosyolojik karşılığı var.
Son kurultayından da anlaşılacağı üzere ve bir süredir izlenen taktiğin devamı olarak CHP’de, Ayasofya konusunda klasik yaklaşımın tersine kubullenici yeni bir üslup görmeye başladık.
“Dostlarla iktidar olacağız” söyleminin içini dolduran bu yaklaşım halkta güçlü karşılığı olan konularda CHP’nin reddiyeci tavrını terk etmeye çalışıyor.
Canan Kaftancıoğlu gibi figürlerle radikal solla ve HDP ile kurdukları ittifak gibi başörtüsü konusunda nedamet getirerek, “Ayasofya’nın ibadete açılmasının bu kadar istendiğini anlayamamışız” diyerek ve CHP Parti Meclisi’ne başörtülü bir kadın alarak kendine yeni “dostlar” edinmeye çalışıyor CHP.
Siyasetin yakın dönem geleceğini Ayasofya üzerinden okumak için bu göstergelere bakmakta yarar var.