Başbakanımız Davutoğlu’nun dediği gibi siyaseti kanla kirlettiniz siz.
Diliniz kanlı sizin.
Kandil’in sözcüsünüz siz. Demokratik siyasetin gücüne inanmıyorsunuz... Kanın dilinden/Kandil’den medet uman bu siyasetiniz giderek tehlikeli boyutlara tırmanıyor. Sırtınızı silahlı güçlere yaslıyorsunuz siz.
Oysa demokratik siyasetin sırtını yaslayacağı yer silahlı güçler olamaz. PKK’nın silahlarıyla yaptığını siz sözlerinizle ve davranışlarınızla yapıyorsunuz. Demokratik siyaseti katlediyorsunuz…
***
Başkaca gençlerin ölümüne sebebiyet verecek savaş naraları atıyorsunuz. Gencecik bedenlerin sizin için bir anlamı yok. O bedenler üzerinden siyaset yapmayı her şeyden daha değerli buluyorsunuz. Size kazandıracaksa şayet, o gencecik bedenlerin toprağa düşmesi hiç umurunuzda bile olmaz sizin. Patlayan bombalar yeter ki size seçim kazandırsın. Yeter ki size mağduriyet alanı üzerinden siyasi güç katsın. Henüz o gencecik bedenler toprağa verilmemişken başladınız o kan damlayan dilinizle daha bir sürü gencin ölümüne sebebiyet verecek nutuklar atmaya.
Siz siyasal parti gibi değil, Kandil’in siyasi infaz timleri gibi çalışıyorsunuz. Diliniz kan dili. Düşmanlık dili. Kandil’in siyasi gerillası olarak kendini konumlandırmanız her türlü yasallığı da, demokratik siyaseti de özünden tahrip ediyor…
Yeter artık!
***
Siyasetin gücüne inanıyorsanız sadece siyaset yapın. Silahı arkanıza alarak siyaset yapmaktan vazgeçin. Nerden gelirse gelsin, bizatihi terörün kendisine tepki koyun. Kandil’in terörünü meşru ve halkı görüyorsanız başkalarının teröründen şikayetçi olmaya hakkınız olur mu hiç?
İşiniz gücünüz yalan üretmek ve yaymak…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kobani hassasiyetini bile “Kobani düşmanlığı”na çeviren o yalan siyasetinizin belli ki arkası gelmeyecek. Yalanlarınıza yetişmek ne mümkün…
Cumhurbaşkanımız Suruç’taki canlarımız için anında rahmet mesajı verip ailelerine başsağlığı dilediği halde tam tersini söylediniz. Utanmadan yalan söylemeye devam ediyorsunuz.
***
Türkiye’de inkar ve asimilasyon ürünü olan “Kürt sorunu”nu cesaretle çözen adımlar atan Cumhurbaşkanımızın “Kürt sorunu da, Kürt de yoktur!” dediğini yaydınız…
Hangi yalanınıza değineceğimizi şaşırdık…
Daha patlamanın faili belli değilken paralelciler başta olmak üzere o eski Türkiye koalisyonuyla aynı dil üzerinden Cumhurbaşkanımızı ve Hükümetimizi suçladınız. “Katil Erdoğan!” diye bağırttınız o gözü dönmüş güruhu…
Suruç’ta canlarımızı yitirdiğimizde Başbakanımız “Herkesin canı bizim için kutsaldır!” diyerek gözyaşı döküyordu.
Ama sizin için bütün canlar kutsal değil, biliyorum… O yüzden PKK’nın katlettikleri canlar için asla gözyaşı dökmezsiniz.
Tersine PKK’nın cinayetlerinin arkasında durursunuz... Yandaşlarınızın Adıyaman’da o gencecik askerimiz öldüğünde ne tür twit'ler attığını gördük.
İnsanlık adına utanç duyulacak sözlerdi onlar… Bir sevinç gösterisi sundular kelimelerle…
Sakın görmedik okumadık demeyin…
Ve sakın onlar bizim yandaşlarımız değildir demeyin…
***
Kandil’in silahları üzerinden tehdit savurmayı marifet biliyorsunuz… İnsanların yüreklerine korku salarak oy devşirmeyi ve kendinize haram bir iktidar alanı açmayı demokratik siyaset diye yutturmaya çalışıyorsunuz…
Şimdi de kalkıp teröre karşı ilkeli bir duruş, ortak bir deklarasyon yayınlama önerisi geldiğinde “Dolmabahçe mutabakatı” üzerinden yeni bir yalan siyasetine başvuruyorsunuz…
Neymiş efendim “Dolmabahçe Mutabakatı” Cumhurbaşkanı tarafından bozulmamış olsaydı, Cumhurbaşkanı “masayı deviren kişi” olmasaydı bugün bütün bunların olmayacağını söylüyorsunuz…
Bir gün olsun yalansız bir siyaset cümlesi kurun da şöyle adam akıllı tartışalım sizinle… Hoş, tartışmaya da silahla gelirsiniz siz ya…
Silahın ucunu göstermeden tartışmayı bilmezsiniz siz…
Ortada öyle iddia ettiğiniz gibi bir “mutabakat” filan yok. Adını siz öyle koydunuz. Çünkü o ad üzerinden siyasi güç devşireceğinizi biliyordunuz…
Dolmabahçe’deki o görüntüyü tasvip edenlerden değilim, bilsin herkes. O fotoğraf kareleri üzerinden devşirdiğiniz siyasi güç dönemi bitti artık…
İşin gerçeği şudur:
Dolmabahçe’de Öcalan’ın Kandil’e silah bırakma çağrısı okundu. 2013’te hani o çağrısına uyulmayan metin var ya, onun bir benzeri… Hükümetle İmralı, Hükümetle Kandil veya HDP arasında imzalanmış bir mutabakat değildi o. Öcalan’ın çağrısına uymayan Kandil’di. Niye Kandil silahlı güçlerini sınır dışına çekmediğinde tek laf etmediniz? Niye Öcalan’ı ve çözüm sürecini toprağa gömen eski Türkiye güçleriyle işbirliği yapma yoluna gittiniz? Hem çözüm sürecini sonlandırıyorsunuz, hem de bunun suçunu “Dolmabahçe mutabakatı” yalanı üzerinden Cumhurbaşkanına ve Hükümete atıyorsunuz…
Bu kadar pişkinliğe pes doğrusu…
***
Şimdi sıkı durun, soruyorum:
Velev ki dediğiniz gibi olsun.
Bu durumda Kandil’in terörünü meşru ve haklı gördüğünüzü mü söylemek istiyorsunuz?
Terörün bizatihi kendisine karşıysanız Dolmabahçe üzerinden böyle bir siyasi hat inşa etmenize gerek yok.
Dürüst olun, net olun…
Demek istediğiniz şu mu?
“Siz masayı devirdiniz, dolayısıyla Kandil de gereğini yapıyor.”
Kanın dilidir bu.
Kandil’in siyasetidir bu.
Kandil, Türkiye’den “sömürgeci devlet!” diye bahsediyor duymadınız mı?
Siz ise Türkiyelileşmeden bahsediyorsunuz…
Kandil’e dönüp bir şey demeyecek misiniz?
Kan dili üzerinden yaptığınız siyaset unutmayanız size de kaybettirecektir…