Başlığa bakınca ‘zaten her seçimde milletle imtihan edilmiyor mu’ diyenleriniz olacaktır. Galat-ı meşhur olarak öyledir de.
Esasen millet siyasetçiyi siyaseti sırasında imtihan eder, seçimde notunu verir. Ya yeni bir döneme geçirir, ya sınıfta bırakır Meclis’e sokmaz veya bütünlemeye, muhalefete...
Siyasetçinin, siyaseti millet için mi kendisi için mi yaptığı, her ne için yapıyorsa millete yararı olup olmadığına göre verilir not.
Kendisi için siyasete soyunana da ‘gösterdiği çalışkanlık ve bu çalışkanlığın millet için yararlı olup olmadığına’ bakılarak destek verildiği de olur.
Ancak gözde olan, millet için çaba gösteren siyasetçidir.
Bu da yetmez; verilen yetkinin hakkını teslim edecek kadar çalışkanlık, zeka ve beceri de aranır.
Bu da yetmez; bu çalışkanlığın milletin yararına sonuçlar getirmesi beklenir.
Bu nedenledir;
Seçildikten sonra ‘milletvekili’ unvanının ‘haklarından’ yararlandığı halde, ‘sorumluluklarını’ üstlenmeyen, laf üretmeyi siyaset zannedenlerin;
Veya hakkındaki ‘yiyor ama çalışıyor’ söylentisini övgü kabul edenlerin siyasi ömrünün kısa olması.
Millet için siyaset yapanlar ise bu ‘imtihan’ sürecinde ayrılırlar.
Bazıları, milletin değerlerinden bir veya daha fazlasını ‘temsil’ makamını elde ederler.
Millet, hak, adalet, inanç, ülkü gibi ‘temel değerler’ açısından aldığı notlara bakar önce...
Ardından bu değerlere dayalı ‘yol haritası’ çizebilecek siyasi zekaya;
Sonra kararlılığa;
Ve çalışkanlığa;
ardından yeteneğe, beceriye...
Bu değerlendirmelerden en fazlasını yerine getirebilecek olana iktidar, diğerlerine de ‘ağırlıklı dersler’e göre başarıları oranında sorumluluk ve yetki verir.
Bu sorumluluklar, iktidarın taşıdığı değerler ve becerilerinden birinin olması gerekenden daha ağırlık kazanması, ileri gitmesi halinde ‘frenleme’;
Veya bazı değerler ve becerilerde zafiyet olması halinde, sadece bu değer ve becerilerle sınırlı olarak ‘destekleme’;
Ya da iktidarın bu değerleri taşıyamama, verilen yetkiyi kullanamama veya kötüye kullanma halinde de ‘durdurma’ sorumluluk ve yetkisidir.
Yönetim sorumluluk ve yetkisi verilerek ‘iktidar’ (Arapça kdr/kudret) yetkisi verilen siyasetçi ya devam eder ya da yerine‘halef’i gelir.
Halef, ‘muhalefet’ ile aynı Arapça kökenden gelen bir kavram. Bir anlamıyla ‘ardından gelen’, bir anlamıyla da ‘ayrı-duran’ olarak...
Bu itibarla muhalefet, iktidarın ‘nefesini ensesinde hissetmesi gereken ardılı’dır. Bugünlerdeki görüntüsüyle ‘kökten karşıtı’ değil.
Çağdaş Arapça’da bu yüzden siyasal muhalefet anlamında ‘mu’arada’ kelimesi kullanılır. Bugünlerde gördüğümüz muhalefet anlaşıyını ise ancak İslam siyasi kültüründeki ‘bağy/ isyan’ kavramıyla ifade edebiliriz. Ki buna, Hz. Osman’a ve Hz. Ali’ye karşı girişilen isyan hareketleri örnek verilir.
Bunlar ‘muhalefetin’ çalışması gereken konular. (Doç. Dr. Recep Ardoğan’ın ‘Teorik Temeller ve Tarihsel Gerilimler Arasında İslâm Kültüründe Siyasal Muhalefet’ makalesi iyi bir başlangıç olabilir.)
Benim ‘siyasetçinin milletle imtihanı’ derken kastım, milletin, hizmetinden memnun olduğu, ‘siyasetini değiştirmek istemediği’halde ‘siyasetçisini’ değiştirme hakkıyla ilgili.
Millet bu hakkını kullanmak istediği an, siyasetçinin milletle imtihanı başlar.
Bu imtihanı geçebilenler, ‘vekalet’ koltuğundan kalkar, milletin ‘gönül tahtına’ yükselirler.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Biz siyasi hayatımızı sadece milletvekili olarak görüyorsak, bu büyük bir hırstır, frenlemeliyiz. Genç kuşaklara zemin hazırlamalıyız” sözleri bana bunları düşündürttü.