2014 yerel seçimlerinden çıkacak sonuç, kelimenin tam anlamıyla Türkiye’nin siyasi yol haritasını belirleyecek. Kuşkusuz her siyasi aktör bunun farkında. Ama en çok da AK Parti ve Başbakan Tayyip Erdoğan seçim sonuçlarının yakın geleceğin yol haritası olacağının farkında.
AK Parti iktidarının üçüncü dönemindeyiz. Bu uzun zaman içinde parti, özellikle de Tayyip Erdoğan, beklenmedik anlarda ortaya çıkan sürprizlerden tutun da, bir proje olarak karşısına çıkan ciddi engellerle karşılaştı. Bunların neredeyse her birinde ‘Artık Erdoğan yola devam edemez’ tezini dile getirenler oldu. Hatta bizzat Erdoğan’ı destekleyenler arasında bile böyle bir kuşkuya kapılanlar vardı.
Her ciddi krizden ve karşı operasyondan bir şekilde daha güçlü çıkmayı başardı Başbakan. Bunların kolay olduğunu söylemek hiç kolay değil. Kapatma davasından Gezi operasyonuna, son olarak da ‘dershane’ üzerinden başlatılan karşı kampanyaya kadar her viraj hayli keskin ve tehlikeliydi.
Peki tüm bunların atlatılması ve siyaseten yola devam edilmesi, siyasetin kendi mecrasında akmasına ne kadar etki ediyor? Başka bir soruyla bu doğal akışı ne kadar yolundan saptırıyor? İşte bu önemli bir soru ve bazen atlatılmış gibi görünen bir operasyonun gerçekte ne denli yara açtığını görmemizi sağlayabilir.
***
Türkiye’de kendisini bir şekilde muhafazakar ya da dindar olarak tarif edenlerin siyasi temsili, yaklaşık 12 yıldır AK Parti çatısı altında gerçekleşiyor. Kuşkusuz bu çatı altında önemli ittifaklar, koalisyonlar var. Bunların bir kısmının geçici, bir kısmının kalıcı olduğu üzerinde bitmek bilmeyen tartışmalar var.
Niyetim bu tartışmalara girmek değil. AK Parti’nin 2002 yılında yakaladığı geniş ittifak zeminini giderek kaybettiğini, bu nedenle seçimlerde başarısızlığa uğrayacağını iddia edenler, neredeyse 2007’den bu yana hayli fazla. Ama her defasında Erdoğan, oy oranlarını korumanın ötesinde, artırarak yoluna devam etti.
Bu durum, AK Parti içinde var olduğu söylenen ittifak ve koalisyonların, siyasetin pratiğinde hiçbir anlamı olmadığına mı işaret ediyor? Elbette hayır. Bu tür ittifaklarda adı geçen yapılar, ister belli bir entelektüel çevre olsun, isterse bir dini cemaat, asla sayısal anlamda neye karşılık geldikleriyle ölçülemez. Çünkü etkileri ve varlıkları nicelikten çok nitelikle ifade edilebilir.
Ancak bu yapılar, kendilerini bir şekilde nicelik/çokluk terazisine vurmaya kalkışırlarsa, işte orada başka bir terazi devreye giriyor. Bu tür ittifakları, yer alış ve duruşları dikkatle izleyen sessiz kitleler, gerçek ağırlığın kimde olduğunu günü gelince hatırlatmayı daima başardılar bugüne kadar.
***
Türkiye’de siyaset, yakın tarihte hiç olmadığı kadar güçlü. Sağlam bir gövdeyi uzun süre ve doğru biçimde, ayrıca siyaseten doğru yerde konuşlandırmanın sonucu bu. Ancak bu sürecin siyasi mimarının Tayyip Erdoğan olduğunu görmezden gelmek, ister duygusal anlamda, isterseniz soğukkanlı analizlerle olsun, kimseye bir şey kazandırmaz.
Siyaset şeffaftır, milletin terazisinde cesurca tartıya çıkmaktır. Bu nedenle de baştan aşağıya risktir, gücünü de buradan alır. Herkesin bu terazide tartılması gerekmiyor, illa tartıya çıkmak isteyenler varsa, bunun yeri doğrudan siyaset yapmak. Ama farklı bir tanım, duruş ve yol haritasıyla yola çıkıp, sonra siyaset üzerinde doğrudan pay istemek, buna geçit verilmeyince de kıyamet koparmak kimseye fayda getirmiyor.