Herkes İran’ın diplomatik zaferinden bahsediyor. Doğru, ABD ile yaptığı barış İran hariciyesinin hesabına mutlak bir başarı olarak yazılmalı. Ama aynı zamanda Amerikan tarafı için de diplomatik bir zafer bu. En azından duygusal önceliklerini milli çıkarlarının önüne çıkarmayan Amerikalılar için öyle.
ABD’de, biliyorsunuz, İsrail lobisi çok güçlü ve büyük ölçüde bu sebeple bugüne kadar Amerikan yönetimleri Ortadoğu meselesinde doğru bildiklerini yapmakla başlarını belaya sokmayacak olanı yapmak arasında tercihte bulunmak zorunda kaldılar. Doğru bildiklerini yapmaya kalkışanların başı hep belaya girdi. Baba Bush’un dışişleri bakanı ve en yakın siyaset arkadaşı James Baker ülkesinin Ortadoğu’daki pozisyonunu değiştirmeyi önerip “beş milyon Yahudi için 600 milyonluk Arap dünyasını karşımıza almamız akıllıca değil” dediği için kabineden ve aktif siyasetten ayrılmak zorunda kaldı; baba Bush ise ikinci döneminde seçilemeyen ikinci başkan olarak tarihe geçti. (Birincisi Filistin meselesinde iki devletli çözüm öneren Jimmy Carter’dı.)
Oğul Bush da Beyaz Saray’daki görevine başladığında Filistin meselesini İsrail lobisinin rıza göstermeyeceği bir yaklaşımla çözme niyetindeydi. Derken 11 Eylül hadisesi meydana geldi ve yönetimin dizginlerini neo-con dediğimiz İsrail yanlısı ekip ele geçiriverdi ve oğul Bush yönetimi de başlangıçta beklenenin tam aksi yöne savrulup gitti.
Obama ve arkadaşları da Filistin ve İsrail meselesinde lobilerin paralelinde düşünüyor değiller ama bu konuda kendilerinden beklenen cesur hamleyi yapmak yerine bir “şaşırtma vuruşu”nu tercih ettiler. Filistin meselesinde elini taşın altına koymadı Obama ama İran barışı hamlesi İsrail lobisinin kalesine atılmış bir gol.
Öyle bir gol ki bölgesel dengelerin alt üst oluşu karşısında İsrail tarafının yapacağı fazlaca bir şey yok. Şu anda oyunun diğer mağlubu Suudilerle kafa kafaya vererek “Washington bizi nasıl sattı” minvalinde ağlaşmaktan fazlasını yapamıyorlar. Eğer ciddi bir engel çıkmayıp İran barışında yol alınırsa İsrail’in yapacağı şey İran’ın bölgedeki en yakın dostu olmanın çarelerini aramak olacak. (Ama Suudiler için böyle bir imkân da görünmüyor olduğuna bakarak İsrail’in yine de şansı var diyebilirsiniz.)
Uzun lafın kısası ABD-İran barışı her iki taraf için de ciddi bir başarı. Ama bu süreci bütün bir bölgenin yapı taşlarını yerinden oynatıp yeniden dizayn edilmesine yol açacak bir hamle olarak görürsek Amerikan tarafının attığı adımın çok daha önemli olduğunu kavrayabiliriz.
Obama’nın üstelik iç siyasette zor durumda olduğu bir dönemde başlattığı İran’la barışma girişimi tarihte birçok başka liderin de zaman zaman herkesi şaşırtarak attığı cesur adımları hatırlatıyor.
Suriye konusundaki manevra da öyle... ABD’nin kırmızı çizgisi ilan edilen kimyasal silah konusunda Suriye’ye yönelik -göstermelik de olsa- bir saldırı gerçekleştirmesi beklenirken birdenbire Rusya ile anlaşıp Suriye konusunun çözümünde bambaşka bir yola girivermek biraz büyük devlet olmanın biraz da liderlik yeteneğinin ve politik esnekliğin eseri. Tıpkı De Gaulle’ün Cezayir bağımsızlık savaşı sırasında askeri bir çözüm bulmak için işbaşına çağrıldığında çözüm olarak siyasi bir anlaşma kotarmaya girişmesine benzeyen bir hamle...
Benzerlikler işin doğasından kaynaklanıyor elbette. Siyaset zaman zaman satranç oyununa benzetilir ya, çok klişe bir benzetme ama tamamen de yanlış bir benzetme değil. Şu bakımdan: Siyasette de tıpkı satrançta olduğu gibi sonsuz sayıda oyun kurma imkânınız var ama ancak belirli hamleleri yapmak şartıyla. Filinizi çapraz, kalenizi düz yürütmeniz gerekir mesela. Ama bir oyuncuyu farklılaştıran ve çoğu zaman başarıya ulaştıran yeteneği çok önemli bir anda beklenen hamleyi değil hiç beklenmedik bir hamleyi yaparak avantaj elde edebilmesidir.
Bunu yapabilmek için de karşınızdaki meselelere duygusallıkla değil akıl ve mantıkla yaklaşabilecek esnekliğe sahip olmanız gerekir. Öyle olmasaydı daha bir yıl öncesine kadar PKK’nın şiddetlenen saldırılarına karşı aynı şiddetle ve kararlılıkla mukabelede bulunan AK Parti hükümetinin ve Başbakan Erdoğan’ın hiç kimsenin ummadığı bir anda İmralı ile müzakere yoluyla çözüm sürecini başlatabilmesi mümkün olmazdı mesela.