AK Parti MKYK’sının aldığı üç dönem kuralının muhafaza edilmesi kararı devrim niteliğinde bir karar. Ülkemizde siyasetçilerin ortalama yaşının 60’lardan aşağı düşmediği, siyasete son verme noktalarının mezar olduğu realitesini dikkate alacak olursak, bu alınan kararın önemi sanırım daha iyi anlaşılacaktır.
Bu karar 12 yıldır iktidar olan AK Parti kadrolarında önemli bir değişimin olacağı anlamını taşımakla birlikte, her türlü olumsuz şartlara ve ortaya çıkan başarısızlıklara rağmen koltuklarını koruyan diğer parti idarecileri ve kadroları açısından da değişim ışığını yakacak çok yönlü ve yerinde bir karar olmuştur. AK Parti iktidar olduğu zaman zarfında üç dönem kuralına takılan yaklaşık 70 milletvekiliyle birlikte Türkiye’yi değiştirirken, bugün kendisini de değiştirip yenilemektedir. Bu kararı parti tüzüğüne konmuş ve şimdi alınmış bir karar değil beklide ama, MKYK’da alınan karar öncesi parti yetkili kurullarının üç dönem kuralını kaldırılabileceği ihtimali üzerinde azımsanmayacak kadar konuşuldu.
Yürütme kurulunun aldığı bu karar parti tabanında yer alan gençleri cesaretlendirecek, geleceğin siyasetçileri olarak kendilerini hazırlama hızları ivme kazanacaktır. Siyaset akademilerine olan talep yoğunlaşacak, ülke yönetimine katkı sağlama potansiyelinde olan birçok yeteneğin önü açılmış olacak. Değişime direnen parti ve teşkilatların alttan baskı göreceği bundan sonra kaçınılmaz. 12 yıllık iktidarında bir çok reforma, projeye, cesarete imza atan Erdoğan’ın partisi, yeni bir anlayışı daha siyasete kazandırmış oldu.
Kolay değil üst üste sekiz seçimden galip gelebilmek, halkın yüzde ellisinden oy alabilmek, çok ittifaklı Gezi olaylarından ve 17 Aralık gibi büyük bir saldırıdan güçlenerek çıkabilmek. Burada özel durumlar var demektir bunun anlamı. Birincisi Allah’ın inayeti, diğer bir konu da Erdoğan’ı siyaseten özel kılan birçok özelliği taşıyor olması. Başta Erdoğan, reformcu ve dönüştürücü bir siyaset anlayışına sahip. Yoğun bir çalışma temposu var ki, etrafında siyaset yapan bazı siyasilerden duyduğuma göre çalışma temposuna ayak uydurulması zor bir lider Tayyip Bey. Bir meselenin ucundan tutmuyor, meselenin çözümü için gerekli mücadeleyi veriyor ve netice alıyor. Meşruiyetini de halktan aldığı destekle sağlıyor ve kabul ettiriyor. Vesayetin hiçbir çeşidini kabul etmiyor ve gerektiği zamanlarda kavga etmekten asla tereddüt etmiyor. Gerilim siyasetini iyi yürütüyor açıkçası. Bir de Türk aile yapısını o kadar mükemmel bir şekilde yansıtıyor ki Erdoğan, hemen hemen bütün gezi ve proğramlarında eşi Emine Hanım’ı yanında görüyoruz. Zaman zaman çocuklarını da yanına aldığını biliyoruz. Geçmişte de günümüzde de ailesini yanında tutan başka bir siyasetçi yoktur. Bu da Türk insanının gözüne hoş geliyor ve seviyor milli ve halkçı olan liderini. Bir diğer önemli yönü ise projeci olması Erdoğan’ın. Proje yapmakla kalmıyor kısa sürede tamamlanması için de takipçi oluyor, hatta projenin bitiş zamanı ile ilgili pazarlıklar yaptığını görüyoruz.
Okuduğu bir şiirden dolayı ceza evine girdi ve birileri Erdoğan için muhtar dahi olamaz yorumunu yaparlarken Allah’ın takdirini ve milletin iradesini hesaba katmadılar. 12 yıldır birçok zorluklarla mücadele ederek ülkeyi vesayet zincirlerinden koparmayı başaran Başbakana, 30 Mart seçimleri sonuçları Çankaya’nın yolunu da açmıştır. Muhtemelen de Afyon proğramının finalinde adaylığını açıklayacaktır.
Ne gariptir ki Cemal Gürsel ve Kenan Evren himayesinde yazılan 1961 ve 1982 Anayasaları ile 29 yıl boyunca sürekli darbeci-asker kökenli kişilerin yer aldığı Cumhurbaşkanlığı makamı, bugün rejimin bekasını sağlayan üst olmaktan çıkıp, Abdullah Gül mü? Tayyip Erdoğan mı? olacak konumuna gelmiştir. Referandumla kabul edilen halkın oylarıyla ve iki dönem için seçeceği Cumhurbaşkanı halktan kopuk değil, toplumla kurduğu güçlü bağa paralel olarak yürütmede de daha aktif bir görev üstlenecektir. Bu da Cumhurbaşkanlığında yeni bir modelin ilk adımı olarak tarihte yerini alacaktır.