Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlık sistemi talebini topluma taşımak amacıyla meydanlarda: “400 vermeliyiz” diyor. Tabii ki parti adı vermiyor, bu “anayasal çerçeveye uyma” gereğini yerine getirme anlamı taşıyor, ne de olsa Cumhurbaşkanı ülkede kendi düşüncesine göre sıhhatli bir sistemi önerme hakkından mahrum edilemez, ama “400 kime verilecek?” sorusunun cevabı da belli. Evet, böyle böyle Tayyip Bey, “Farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım” sözünün içini dolduracak. Muhalefet dahil kamuoyu da alışacak. Acaba muhalefetin buradan bir yıpratma imkanı çıkarabilme hesabı tutar mı, yoksa Tayyip Bey’in meydan turları, halkı “Olup gidiyor işte” gibi bir algı noktasına taşır mı, göreceğiz. Şunu söyleyebiliriz: Tayyip Erdoğan çevresinde siyaset stratejilerini iyi kurgulayan bir ekibin olduğu unutulmamalı.
Tabii her şey güllük gülistanlık değil. Bir uyum sürecinin özellikle Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet işleri arasında da işlemesi gerekiyor. Bu mesele ile ilgili olarak her gün bir ya da daha çok haberin medyaya intikal edebileceğini beklemek gerekiyor. Olmayanı üretmek de muhalefetin stratejisi olabilir. Ne de olsa muhalefet o alanı bir yumuşak karın olarak görüyor. Aday belirlenmeleri sırasında kimin nereden referans alarak devreye girmeye çalıştığı konusu sıkıntılar doğurabilir.
Bir süredir Bülent Arınç’ın konuşmaları dikkat çekiyor. Davutoğlu’nun sözleri hassasiyet dozu taşıyor. Ekonomi alanındaki duruşlar konuşmalar ve suskunluklar, onun medyada oluşturduğu yan tutuşlar bir uyum sürecinin yaşandığı izlenimini besliyor.
Ak Parti’ye bu seçim sürecinde gerekli olan ise herhalde en yüksek dozda uyum ve anayasa değişikliği sağlayacak bir çoğunluk elde etmeye kilitlenmektir.
Seçimde Camia’nın siyasi duruşu nasıl olacak, sorusu önem taşıyor. CHP’nin Camia’yı ortak cepheye çekme isteği ile Camia medyasının CHP haberlerine verdiği ayrıcalıklı önem tabanın şimdiden yönlendirildiği gibi bir izlenim doğuruyor. Camia’nın Tayyip Erdoğan düşmanlığı ile Ak Parti karşıtlığını iç içe geçireceği muhakkak, bunu medyada ve özel alanlarda en yoğun biçimde kullanacakları kesin de, acaba oylar nereye akacak sorusu henüz net değil.
CHP milletvekillerinin Silivri ziyaretleri kuşkusuz hukuk hassasiyetinden ziyade siyasi hesap çerçevesinde okunacaktır.
HDP’nin durumu. Parti olarak seçime girişi ve alacağı sonuç, seçimle ilgili pek çok başlık açılmasına yol açıyor. HDP’nin Hükümetle “çözüm süreci” ilişkisi konunun hayati hale gelmesinin başlıca sebebi. Barajı aşması da yeni gelişmelerin anahtarı olabilir, barajı geçememesi de. Dolayısıyla çözüm sürecinin geleceğinin de etkileneceği bir sonuçtur HDP’nin alacağı sonuç. HDP’nin genişleme alanı CHP tabanının sol uzantıları mı olacak, Ak Parti’ye gelecek Kürt oyları mı, HDP tırmanışını normal oy alanı olan yüzde 6’lardan mı başlatacak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki yüzde 9’lardan mı, bunların tamamı şu anda soru durumunda. Bakalım.
Bu doludizgin gidişte MHP “çözüm süreci kuşkusu”yla yol alacak gibi görünüyor. Bakalım.
AÇIKLAMA: Cuma günü yayınlanan “Ölünce...” başlıklı yazımda geçen bir cümle ile ilgili olarak Mücadele Birliği’nin benim “En öndeki üçten biri” diye nitelediğim önemli isimlerinden (Benim hala ağabey dediğim) Yavuz Aslan Argun Bey aradı. O cümle şöyleydi: “Mehmet Ağabey ölünce, yönetimin zirvelerinde “Miras kaygısı” başgösterdi.” Yavuz Bey bu cümledeki “zirvelerinde” ifadesinin kendisini de kapsadığını belirtti, benim kendisini kastetmediğimi bildiğini söyledi, ancak dışarıda bunun böyle anlaşılmayacağını ifade etti. “O günlerde ben bu konuda Aykut’a karşı büyük mücadele verdim, o tavır bende de büyük yıkım meydana getirdi. O işi kim yaptıysa onun adını ver” dedi. Ben isim yazmamıştım. Evet, o tavır Aykut Edibali’nin tavrıydı. Bundan Yavuz Bey’in büyük rahatsızlık duyduğunu ben de biliyorum. Ayrıca Yavuz Bey’in mali konularda en müstağni, en fedakar insanlardan biri olduğunu biliyorum. Mücadele Birliği’nden ayrıldığı günlerde neredeyse hayata sıfırdan başlamıştı. Yavuz Bey’i üzmüş olmaktan dolayı üzgünüm. Yanlış anlaşılmaya imkan vermişsem helallik dilerim.