Türkiye kamuoyu, geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasında yaşanan gerilimi tartıştı. Meseleye -nosyonları itibariyle- hukuki boyutlarıyla bakanların eleştirileri ağırlık kazandı.
Öncesinde birçok kritik tarih verebiliriz ancak 15 Temmuz 2016 gecesi ülkemizde yaşananların ardından, güvenlik merkezli politikalar kamuoyunda da benimsendi.
Türkiye, 15 Temmuz'a giden süreçte terör saldırıları ile zor günler geçirdi. Adeta bir darbenin ayak sesleri diyebileceğimiz terör eylemleriyle karşılaştık. DEAŞ ve PKK saldırıları toplumda teröre karşı öfkeyi artırırken siyaset sahnesi de patlamaların ve sivil ölümlerin etkisinde kaldı.
15 Temmuz 2016 darbe kalkışması topyekûn bir travmaya sebep oldu dersek yanılmayız. Başta TBMM olmak üzere siyasetçilerimiz iyi bir imtihan verdi. Erdoğan ve Bahçeli'nin Hendek olayları sürecinde başlayan istişareleri 15 Temmuz gecesi daha derin bir boyut kazandı.
Bölgemizde yaşanan gelişmeler ister istemez sınırlarınızın içinde yankılanmakta. Irak ve Suriye'de yaşananlar uzun zamandır Türkiye sınırlarında rahatsızlık veriyordu. Şark Meselesi'ni hafızasından silemeyen devlet refleksi, bölgemizde yaşanan gelişmeler için tedbirler almakta ancak terörle ilişkisini kesmiş bir siyaset diline ise daima kapıyı açık tutmakta.
7 Haziran 2021'de Yargıtay Başsavcısı, HDP'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı. Mahkeme sürecinin uzaması ve HDP'nin ek süre talepleri kamuoyunda AYM'yi yıprattı. Diyarbakır Anneleri'nin feryadı Ankara'ya ulaşmıştı ancak AYM koridorlarında dava bir türlü neticelenmemişti.
Kişisel görüşüm parti kapatılmasının çözüm olmadığı yönünde ancak teröre destek veren parti yöneticilerine siyasi yasak getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki bazı HDP binalarından çıkan dokümanlar bize çok şey söylüyor. Bazı çocukların doğrudan parti binasından dağa kaçırıldığını annelerden ve babalardan dinlediğim için elimde onlarca vaka var.
HDP davası sürerken 2023 yılına girdik ve seçim atmosferi hissedilir olmuştu. Siyasi partilere yapılan hazine yardımı hatırı sayılır bir meblağdı. Anayasa Mahkemesi'nde 5 Ocak 2023'te yapılan oylamada HDP'nin alacağı yardıma 7'ye karşı 8 oyla bloke kararı çıktı. Daha sonra 9 Mart'ta AYM'de 1 üye kararını değiştirdi ve toplamda 598 Milyon lira yardım yapıldı. HDP ise herkesin gözü önünde Yeşil Sol Parti listelerinden seçime girdi.
Avrupa'da terörle ilişkisini kesmeyen partilerin ve politikacıların akıbeti ortadayken bizim kamuoyunun vicdanı bu kararla yaralandı.
Bugün yaşanan gerilime gelecek olursak yüksek yargı sistemindeki AYM ve Yargıtay arasındaki restleşmeyi siyaset kurumu çözmek zorunda. Milli irade Meclis'te temsil edildiğine göre TBMM üyeleri yasal düzenleme yaparak belirsizlikleri giderecektir. Anayasamız Cumhurbaşkanına kurumlar arasında eşgüdüm sorumluluğu vermekte. 104. Madde bu konuda nettir. Cumhurbaşkanı....Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.
Can Atalay tartışmasında TBMM içinde bir çözüm geliştirilebilirdi ve tartışma bu boyuta gelmeyebilirdi. Her ne kadar liste pazarlıklarının yapıldığı dönemde TİP, Can Atalay'ı aday yaparak milletvekili dokunulmazlığını suiistimal etse de parlamentoda siyasetin baskın figürleri buna karşı önlem alabilecek tecrübeye sahip olmalıydı.
Siyasi partilerin dava süreçleri devam eden kişileri listelerinde kazanabilecek yerlere koymaları başlı başına bir suistimal olarak değerlendirilmeli. Son seçimlerde özellikle bir partide kirli pazarlıkların gündeme geldiğini ve yüce meclisin dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmanın bir alışkanlığa dönüştüğü unutulmamalı.
Yüce meclis bundan sonraki süreçte geçmiş tecrübelere daha çok itibar etmeli. Siyasi partilerimiz ise yargı vesayetine müsaade etmeden yüksek yargı mensuplarını da rencide etmeden çözümler önermeli.
Siyaset yapmanın yalnızca makamları işgal etmek olmadığını, aynı zamanda bir çözüm sanatı olduğunu unutmamalıyız.