Gözlem gücüne ve sezgilerine güvendiğim bir yazar dostum, olan-bitenleri gözüyle de görmek için akşam saatlerinde Gezi Parkı’na uğramış, eylemcilerle konuşup görüş de almış... Gözlemini tek cümleyle şöyle özetledi: “Her sosyal kesimden, her görüşten çoğu genç insan; kimseden emir ve talimat aldıklarını sanmıyorum; lidersizler...”
“Parkta ne kadar çok sayıda başörtülü genç kız vardı, görsen şaşardın” da dedi dostum...
Sözlerinden en çok göstericilerin ‘lidersiz’ oldukları tespiti dikkatimi çekti. Tespitin dikkatimi çekmesinin sebebi, biz oturmuş onun Gezi Parkı izlenimlerini konuşurken, ‘lidersiz’ gençler adına bir grup ‘siyahlar giymiş adam’ın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın karşısına çıkıp pazarlık yapmasıydı.
Bir başka dostum, “Eyvah, birileri olayı çalıyor” diye özetledi görüşme sonrası TV ekranlarına yansıyan görüntüyü... ‘Taksim Platformu’ adıyla görüşmeye katılanların neredeyse hepsi, geçmişin ‘siyaseten yenik’ sol örgütlerinin şimdilerde değişik oda ve sendikalarda yöneticilik yapan üyelerinden oluşuyormuş...
Kendilerinden ‘siyaseten yenik’ diye söz edilmesinin sebebi, 1970’li ve 1980’li yıllarda sokakları teslim alan eylemlerde en fazla sesi çıkanların örgütlerine mensup oluşlarından... 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında sol örgütlerin üyelerinden pek azı dik durabildi; bazısı reklâm sektörüne, bir çoğu medyaya kaydı veya zenginleri daha zengin eden görevlere yazıldı. Dizi sektörü de cast ajansı ve senarist olarak eski solcuların güdümünde...
Meslek odaları, sendikalar ve CHP, reklâmcı, yazar ve işadamı olmayan solcuların ilgi gösterdikleri yerler...
Taksim’deki Gezi Parkı’nda toplanan gençlerin, başı açık-kapalı kadınların, çocukları orada diye meydana koşan anne-babaların, onlar adına temsil görevini üstlenmiş görünen ‘eski sol’ ile bir ilgileri olduğunu sanmıyorum...
‘Eski sol’ ile irtibatlı reklâmcılar akılda kalacak sloganlar üretiyor, ‘eski sol’ ile irtibatlı köşe sahipleri de ahkâm kesiyor, diziciler artistlerini parka taşıyor... Bizim ‘pop sosyolog’ bile, sanırsınız Gezi Parkı eylemlerinin fikir babası...
Geçmişte onlarla aynı saflarda mücadele vermiş eski eylem arkadaşları da devletle pazarlıkları yürütüyor...
‘Lidersiz’ oldukları gözlenen Gezi Parkı eylemcileri ‘siyaseten yenik’ siyah giymiş adamlara yeniden kan ve can verdiklerinin farkındalar mı acaba?
Sol örgütlerin mensubu gençler, 1970 sonrasında, büyük ihtimalle gafletlerinden, darbecilerin eline koz vermek üzere sokaklarda vuruşurken, aynı dönemde, Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) çatısı altında, kendilerini geliştirmeye ve barışçı yollarla toplumu dönüştürmeye çalışıyorlardı.
İki kesim arasında en önemli fark, silâhlı ve silâhsız oluşlarıydı...
MTTB silâhı reddedenlerin ocağıydı. Onları da sokaklara dökmek için bir dizi cinayet işlendi karanlık güçler tarafından; çok değerli arkadaşlarını ‘kışkırtma’ amaçlı suikastlarda kaybettiler... Buna rağmen tavırlarını bozmadıkları biliniyor...
2000’li yıllara eriştiğimizde manzara şuydu: Geçmişte sokaklara taşanlar soyundukları siyaset alanında başarılı olamadılar; sendikalar, meslek odaları başta olmak üzere sivil toplum örgütleriyle medyada müthiş destekçileri bulunmasına rağmen...
Buna karşılık, Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, gergef gibi işledikleri Anadolu insanıyla ilişkilerini kaybetmediler; medyada sözü edilmeye değer bir destekçi güçleri de bulunmadığı halde, siyaset yoluyla ülke yönetiminde söz sahibi oldular...
Gezi Parkı’nda toplananlar kendileri üzerinden rövanş alınmaya çalışıldığının nereden farkında olacaklar? Ama olsunlar. Verilecek mesajları olduğunda, içlerinden seçecekleri bir heyeti ülkeyi yönetenlerin önüne kendileri çıkarsınlar... Ne istediklerini söyleme yetkisini siyaseten yenik düşmüş siyahlar giymiş adamlara neden bırakıyorlar ki?
Kınadığım sanılmasın; hayır, tam tersine... Bunca yenilgiye rağmen hâlâ varlıklarını sürdürmelerini, hemen her eylemi kendi çıkarlarına hizmet edecek hale çevirme gayretlerini takdir bile ediyorum ‘eski sol’ liderlerin...
Benim görevim, kimin ne yaptığını okurlarıma fâş etmekten ibaret...