İki terbiyesiz... İki maganda...
Biri kadın, biri erkek...
Erkek olanı, yolda yürürken, karşıdan gelen bir kıza bilerek ve isteyerek omuz atıyor; kendisine “dikkatli olması” gerektiği hatırlatılınca da, dönüp yumruğu yapıştırıyor.
Görüntüleri sosyal medyadan izlediniz.
Kızcağız yere kapaklanıyor, çantası bir yana, telefonu bir yana savruluyor.
Erkek maganda, hiçbir şey olmamış gibi, dönüp yoluna devam ediyor.
Bu, kimilerine göre vakayı adiyeden sayılması gereken ve muhtemelen benzeri defalarca yaşanmış/yaşanacak olayın üzerinde durmamızın sebebi şu:
Kadınlara yönelik taciz ve saldırılara duyarlı bir kesim var.
İyi ki böyle bir kesim var da, fiil sahiplerine meydanın boş olmadığını hatırlatıyorlar ve adaletin teminine katkıda bulunuyorlar, en azından adaletin hızlanmasını sağlıyorlar, bu konuda “muharrik unsur” oluyorlar...
İyi ki var diyoruz ama bu övgüyü çok da içimize sindiremiyoruz. Çünkü medyasıyla, gazetecisiyle, siyasetçisiyle, kanaat önderiyle, kadın dernekleriyle, hatta bizzat “kadın”ıyla biraz problemli bir kesim bu...
Problemli, çünkü “mağdur” seçiyorlar.
Mağdur başörtüsüz, tercihan “şortlu” olunca, bütün kurumlarıyla harekete geçip, dünyayı fiil sahibine dar ediyorlar.
Mağdur kendi dünyalarına ait biri değilse, hele başörtülüyse, ağızlarını bile açmıyorlar.
Şortlu kız olayını hatırlayacaksınız.
Otobüste, bir magandanın (“meczup” olduğu iddia edilen bir magandanın) saldırısına uğramıştı.
En az bir milyon tweet atıldı, binlerce haber yapıldı, yüzlerce köşe yazısı yazıldı.
İlaveten kadın derneklerinin yaptığı çığırtkan açıklamalar, siyasetçilerin konuyu “yaşam tarzı” üzerinden değerlendiren sorumsuz beyanları, bazı şerefsiz gazetecilerin saldırıyı dinsel ve siyasal bir aidiyetle ilişkilendiren (“AKP iktidara geldi, böyle oldu” diyen) provokatif yazıları...
Hürriyet’in iki gülü, şortlu kız hakkında onlarca yazı yazdılar, konu gündemden düşmesin diye canlarını dişlerine taktılar. Ahmet Hakan Coşkun, hiç yazmadıysa, en az yirmi yazı yazmış, fiil sahibini anasından doğduğuna pişman etmiştir. Ayşe Arman da öyle...
Biz niçin durup durup “coşan” Ahmet hakan Coşkun’dan, başörtülü mağdurla ilgili, içinde “müptezel” ve “şerefsiz” geçen coşkun yazılar okumuyoruz?
Niçin Ayşe Arman’ı adaleti baskı altında tutan etkinliklerde göremiyoruz?
Nedir bu sessizlik?
Mağdur (yani mağdure) başörtülü olduğu için mi?
Saldırgan Tıp Fakültesi’nde okuyan “aydınlanmış” bir kişi olduğu ve kendisine yol vermeyen “kafası örümcek bağlamış” bir kişiyi dayakla tedip etme hakkına sahip bulunduğu için mi?
Hangisi?
Belki de Ayşe Arman’ın kendisi bir başka “magandalık” olayının “yancısı” olduğu ve magandalığı “hak” sayan bir muhitin insanı olduğu için...
Olabilir mi?
Neden olmasın!
İkinci “terbiyesizlik” vakasını faili ise bir kadın...
İsmi Meltem Cumbul...
Bir film festivalinde sunuculuk yapan Meltem Cumbul isimli düzeysiz maganda, “en iyi yönetmen ödülü”nü alan yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun uzattığı eli havada bırakıyor. Daha doğrusu, uzatılan eli görünce sırtını dönüp gidiyor.
Hanımefendi her eli sıkmazmış. “El sıkışmak, eşitler arasında bir selamlaşma”ymış.
Hemen yanında duran Ayşe Arman da, bu aleni terbiyesizliği sırıtarak izliyor. Ertesi gün de, hiç sıkılmadan, “Meltem, dünya şahanesi bir kadın” diye yazabiliyor.
Derler ki, Gezi’nin keskin sirkesi Meltem Cumbul, gericilere aman vermeyen çıkışlarıyla ünlüymüş, “gerici” addettiği Kaplanoğlu’nun elini bu nedenle sıkmamış. Yani, onun “gericiliğini” cezalandırmış.
Eh, bunu kendisi de itiraf ediyor; aydınlanmış bir kişi olarak Kaplanoğlu”nu “eşiti” olarak görmediğini söylüyor.
Düşünebiliyor musunuz? Dünyanın en saygın ödüllerini almış, bilgisi, birikimi ve değerinin zekatıyla birçok “keskin sirke”yi abat edecek Semih Kaplanoğlu, hangi “değer”le ünsiyeti bulunduğu belirsiz Meltem Cumbul isimli bir “muhit magandası” tarafından istiskal ediliyor, ama ülkemin aydınlanmış insanları, sepet gibi dizilmiş, bu terbiyesizliğe alkış tutuyor.
Maganda savar Ayşe Arman da, hiçbir şey olmamış gibi sırıtıyor.
Evet, sırıtıyor!
Kendi “hikâyesi” karşısında sırıtıyor!