28 Şubat’ta bu ülkede ne tür bir cadı avı yaşandığını çok iyi biliyoruz. Ama bilmek yetmiyor, tam da şimdi 28 Şubat’ın BÇG safhasıyla ilgili iddianamenin mahkemeye verildiği şu günlerde, bizzat darbenin ortaklığını yapan bütün aktörlerin adli olarak ete kemiğe büründürülmesi gerekiyor. Tüm diğer davalarda olduğu gibi...
Soruşturmanın başladığı ilk günden bu yana, darbenin sivil unsurlarıyla ilgili en küçük bir adımın bile atılmaması, açıkçası beni endişelendirmişti. Özellikle de medyadaki 28 Şubat’ın sivil paşalarının, adeta meydan okurcasına sergiledikleri küstah tavır kanıma dokunuyordu.
Neyse ki 28 Şubat savcısı, geçtiğimiz hafta Genelkurmay’dan o dönemde brifinglere katılan gazeteci, akademisyen ve yargı mensuplarının isim listesini, görüntüleri ve ses kayıtlarını istedi.
Savcılık,dokümanların gelmesinin ardından ilgili kişiler hakkında ifade alma işlemine başlayacak. Brifinglere katılarak askerin verdiği talimatları uygulayanların ifadesini alacak.
Yani, şimdi sıra 28 Şubat’ta darbecilere yardım ve yataklık eden, daha da önemlisi darbecilerle bizzat fiili ortaklık içinde olan gazeteci, akademisyen, işadamı ve siyasetçilerde...
Bunu söylerken, öyle hiç rövanşist duygular içinde filan değilim. Ayrıca unutmayalım, öyle mağdurları var ki 28 Şubat’ın, bunu yaşayanların daha fazlasını söylemeye hakları var. Biz o insanlar adına, “Aman cadı avı yapmayalım, rövanşist olmayalım” deme hakkına sahip değiliz. O günlerin kahredici acılarını yaşayanlar, “Siz de kim oluyorsunuz” derlerse, onlara söyleyecek hiçbir sözümüz yok.
Savcı hazırladığı iddianamede, “BÇG darbe için kurulmuştur ve 28 Şubat bir darbedir” diyor. Biliyoruz ki, son dönemde bütün darbeleri, darbe girişimlerini yargılayan savcılar demokratik hukuk devleti adına çok değerli bir iş yapıyorlar.
***
Epeydir 28 Şubat’ın özellikle medya ayağı ile ilgili toplumun zihninde bir takım soru işaretleri var. Zira, 28 Şubat’ın kudretli paşalarıyla ortak çalışan dönemin kudretli gazetecileri, son dönemde öylesine rahatlar ve özgüven içindeler ki, neredeyse darbeye karşı direnenleri suçlu ilan edecekler.
Peki, bu karargah gazetecileri kime güveniyorlar acaba?
“Sakin olun, size bir şey olmayacak” diye birileri bu arkadaşlara güvence vermiş olabilir mi?
Eskiden bu tür güvenceleri ‘derin devlet’ verirdi, yoksa birileri yeniden başımıza yeni bir ‘derin devlet’ çorabı mı örmeye çalışıyor?
Kim, kime ne garanti vermiştir, kim kiminle ittifak halindedir bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var; bu toplum 28 Şubat pisliğine bulaşan herkesin yargı önünde hesap vermesini istiyor.
Eğer 28 Şubat dosyası, medya paşalarının kapılarını bir kez olsun çalmadan, sadece askerlerle sınırlı tutulursa arkasında büyük soru işaretleri bırakacaktır ki, bu Türk demokrasisine de, topluma da büyük haksızlık olur.
28 Şubat’ın mütekebbir kalemleri, hiçbir zaman hesaba çekilmeyecekleri konusunda kimden icazet aldılar bilemeyiz ama, bugün bile darbecilerle birlikte işledikleri günahları konusunda yüzleşmek gibi bir niyetleri yok. Tam aksine, binlerce insanın o günlerde yaşadığı acıları, bugün “mağduriyet menkıbeleri” olarak değerlendiriyorlar.
Şundan emin olun ki, geçmişleriyle bir kez olsun yüzleşmeye yanaşmayanlar, fırsat buldukları ilk anda dindarları yeniden hedefe oturtmaktan çekinmeyeceklerdir.