Batıcı aydınlar, Türkiye’de, İslami kökenden beslenen siyasetçilerin öncülük ettiği değişimi değişimden saymıyorlar pek. Küçümseyici sıfatlarla değişim ve demokratikleşme sürecini itibarsızlaştırmaya çalışıyor ve küçümsüyorlar.
Oysa, demokratikleşme alanında gerçekleşen reformların hiçbiri sanıldığı gibi ‘sınıfımızı süslüyoruz’ hadisesi değil. ‘Sınıfı süslemek’ geride kalmış bir cumhuriyet rituelidir ancak.
Sınıfta esastan bir değişim yaşanıyor. Sınıfın yönetildiği MGSB ve MGK kararları tarihe karıştı. Sınıfı askerler yönetmiyor artık, seçilmiş ve evet sandıktan çıkmış siviller yönetiyor.
Sınıfta şimdi sadece sivil siyasetin desturu geçerli ve sadece sivil siyaset meşru.
Sınıfın bir zamanlar ‘makbul vatandaşları’ vardı. O vatandaşlar sınıf içindeki imtiyazlarını kaybettiler ve diğerleriyle eşit şartlarda yaşamak istemiyorlar. Sorun da buradan çıkıyor. Bu kesimler, bazı aydınların, yeni muhalefet tarzı olarak gördükleri vandalizmle ve sokak kalkışmalarıyla hükümeti devirebileceklerine inanıyorlar.
Ortaya koydukları siyaset tarzı değişimi yaşamış bütün ülkelerde görülebilecek yenilgi psikolojisinin tetiklediği bir kalkışma halinden başka bir şey değil. Oysa bazıları, Türkiye’nin yaşadığı değişimi ‘sınıfımızı süslüyoruz’ diyerek küçümserken, iktidar kaybının yol açtığı bu yenilgi psikolojisine öyle büyük anlamlar yüklüyorlar ki, daha üstünden bir yıl bile geçmeden bu kalkışmanın hiçbir işe yaramadığını dahi göremiyorlar.
Kürtleri ve Alevileri bu kalkışmaların içine çekmek için çabalayıp duruyorlar.
Barış sürecine de Öcalan’a da bu yüzden çok kızıyorlar.
***
Sınıfın hep sivillerin ve sivil faaliyetlerin aleyhinde işlemiş asayiş sorunu normalleşti.
JİTEM’in ve Ergenekon’un işlediği cinayetler sona erdi. Ülkede üç farklı hukuk sistemi yok artık, bütün ülke tek hukuklu bir sisteme kavuştu.
Bütün bunlara rağmen, çok değil üç beş yıl önce Ergenekon korkusuyla korumayla gezen Batıcı aydınlar, Ergenekon’un silahlı kanadının tasfiyesini ve demokratik süreci ‘sınıfımızı süslüyoruz’ diyerek küçümsüyor ve İslamcı kökenden gelenler demokrasi inşa edemez gibi bir fikri sabitle hareket ediyorlar.
İslam ve demokrasi arasında aşılmaz duvarların olduğu, siyasal İslamcı kökenden gelen liderlerin demokrasiyi inşa edemeyeceği yolunda yıllardır Batılı oryantalistlerce savunulan tezlerin biraz değişime uğratılarak dile getirilen Türkiye versiyonu özetle böyle bir şey.
Bu görüşün hararetli savunucularından Murat Belge, geçenlerde yeni kitabı nedeniyle Radikal’e verdiği söyleşide Erdoğan’a ilişkin bir soruya cevap olarak şöyle diyor:
‘Uluslararası demokratik düzene uzak bir kökenden geliyor. İslamiyet’in ağırlıklı olduğu bir köken söz konusu. Şerif Mardin’in deyimiyle folk İslam. O kültürde patriarkal durum çok doğal. Uluslararası demokrasinin klasiklerini okuyup ta demokrasi konusunda görüş geliştirmemiş.’
Madem Erdoğan ‘demokrasi konusunda görüş geliştirmemiş, o halde bırakalım jakobenler yönetsin sınıfımızı, öyle ya jakobenlerin Batılı kökleri çok sağlam ama ne yazık ki şimdilerde hapishaneler onlarla dolup taşıyor!
Dünyada, Batının Balkanlar’da, Ortadoğu’da ve son olarak da Mısır’da demokrasiye ihaneti konuşuluyor, bu ihaneti ise en çok Batılı aydınlar yazıp çizmekte ve eleştirmekteler; bizim aydınlarımız ise İslam ve demokrasinin bağdaşmayacağını ispata çalışıyor.
Murat Belge Erdoğan’ın uluslararası demokrasinin klasiklerini okumadığından nasıl emin olabiliyor bilemiyorum, ama aynı söyleşide akil insanlar heyetiyle ilgili bir tespiti ise hakikaten çok şaşırtıcı. Patriarkal olmakla suçladığı bir lider çağrı yapınca gitti o listede yer aldı. Şimdi de diyor ki Erdoğan’ın niyetinin iyi olmadığını biliyordum.
Size belli bir iktidarın bahşettiği ünvanları, itibar getireceğini düşündüğünüz bir takım vasıfları reddetmiyorsunuz, sonra da kendi mahallenizde işler çığırından çıkınca, ben zaten bu adamın kötü niyetli olduğunu biliyordum diyorsunuz!
Erdoğan’ın İslami kökenden ve düşüncelerden beslenen bir lider olmasına bakıyorum da iyi ki öyle olmuş, Allah Türkiye’yi korumuş diyorum içimden.
Eğer, siyasi liderlik vasıfları bakımından rakipleriyle açık ara önde giden bir Erdoğan, Belge’nin sözünü ettiği kökenlerden gelseydi, sınıfımızda değişim bir ütopya olarak kalmaya devam ederdi. Erdoğan dönemine gelinceye kadar ütopya olarak kaldığı gibi..
İyi bayramlar..