Türkiye, hayati öneme sahip bir seçimi geride bıraktı. Hamdolsun, "Türkiye Yüzyılı" yolundaki en büyük eşik kazasız belasız aşıldı. Şimdi "Türkiye Yüzyılı" hayalini gerçekleştirmek için gerekli adımları atma zamanı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan artık bir gelenek haline gelmiş olan, seçim sonrası zaferinin ilan edildiği konuşmasına Kısıklı meydanında başladı. Külliyede ise dünyaya verilen mesajlarla büyük zafer taçlandırıldı.
Konuşmanın her bir cümlesi, önemli mesajlar içeriyordu.
Ama beni asıl heyecanlandıran mesaj Kısıklı'da yaptığı konuşmasındaki şu cümlelerde saklı:
"Bu CHP, LGBT'ci midir? Bu HDP, LGBT'ci midir? Bu İYİ Parti, LGBT'ci midir? O yanındaki bazı ufaklıklar var, onlar da LGBT'ci midir? Peki, AK Partiye, MHP'ye, Cumhur İttifakı'nın diğer üyelerine LGBT sızabilir mi? Her seçim bizim için bir yeniden doğuştur. Bizde aile kutsaldır. Aileye kimse dil uzatamaz. Kadına şiddet bizde haramdır. Buna kimse tevessül edemez. Ümüğünü sıkarız. Önümüzdeki dönemde milletimize ne söz verdiysek onu yapacağız. Yerine getiremeyeceğimiz hiçbir sözü vermeme prensibimize de bağlı kalacağız."
Aile... Evet aile...
Türkiye Yüzyılı'nın üzerinde yükseleceği temel taş...
Hatta "Kilit Taşı".
Kilit taşı, Osmanlı mimarisinde hayati öneme sahip bir taştır. Genellikle tonoz, kemer veya kubbenin en üst noktasında bulunur ve yapıyı inşa eden bütün taşların bir arada durmasını sağlar. Kilit taşı ne kadar sağlamsa bina da o kadar sağlamdır. Kilit taşına verilecek bir zarar diğer yapıtaşlarını da etkiler ve binanın çökmesine yol açar. O yüzden kilit taşını yerleştirmek ve muhafaza etmek hayati bir öneme sahiptir.
Son yıllarda özellikle LGBT aracılığıyla yapılan saldırılarla toplumun kilit taşı olan "aile" çok fazla yara aldı.
Adeta delik deşik edilen aile neredeyse "lanetli" ilan edilecek bir noktaya taşındı. Bu ise bir topluma verilebilecek en büyük zarardı ve kanaatimizce aile bu noktaya bilinçli ve planlı bir şekilde taşındı.
Küresel sermaye biliyor ki, aile olmayınca bir toplumdan hiçbir şey olmaz. Ne ahlak ne maneviyat ne kültür ne de örf adet ve gelenekler...
Bu yüzden de bütün silahlarını aileye yönelttiler ve toplumun kozasını oluşturan en kıymetli müesseseye tamiri zor yaralar açtılar.
Ailede, doğal olarak gelişen bir "aidiyet" duygusu vardır. Aile fertleri arasındaki bu duygu ortadan kaldırılırsa ya da bir şekilde kalkarsa bu duygunun boşluğunu başka grup ve topluluklar doldurur.
Şimdi yaraları sarma zamanı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kısıklı'daki sözleri bu yüzden çok önemli. Artık aileyi önceleyen politikalar üretmenin zamanı.
Bu bağlamda ilk el atılması gereken yer ise televizyon dizileri.
Dijital mecraların da artması ve yaygınlaşmasıyla; çocuklarımızı çalmak, aile mefhumunu ortadan kaldırmak ve toplumu ifsat etmek adına LGBT lobileri tarafından alçakça sapkın dayatmalar, dudak uçuklatan dizi ve programlar başta olmak üzere her türlü çalışma yapıldı/yapılıyor.
Toplumu ifsat eden bu merkezler ıslah ve ikaz edilmeli, aileyi önceleyen bir şekle dönüştürülmelidir.
'Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır'. Yani kötülüğü ortadan kaldırmak, menfaat sağlamaktan önce gelir. Aile üzerinde topyekûn oynanan oyunların çözümü için gereken adımı daha iyi ifade eden başka bir kavram/cümle olamaz herhalde.
Elbette sadece bunu yapmak yeterli olmayacaktır.
Başta eğitim camiası olmak üzere kültür, sanat ve hatta ticarette aileyi önemseyen, aileyi ön plana alan yatırım ve yaptırımlarla/programlarla, ivedilikle Türkiye Yüzyılı'nı hep birlikte inşa etmeliyiz.
Bu millete yapılacak en büyük iyilik, "aile merkezli sosyal yapının güçlendirilmesi" olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kısıklı'daki konuşmasında söylemiş olduğu, "Ümüğünü sıkarız!" sözünü de bu bağlamda okumak ya da en azından böyle olmasını arzulamak gerekir.