Mısır’da dünyanın gözü önünde yaşanan trajedi nasıl tarifsiz bir keder veriyorsa, o trajediye karşı dürüst ve ahlaklı duran bir ülkenin vatandaşı olmak da o kadar gurur veriyor. İyi ki dünyada Türkiye var. Var da insanlık ailesi adına darbeye, katliama karşı bir devletin ve toplumun sesi çıkabiliyor.
Kahire’de modern zamanların en imtiyazlı cunta lideri iş başında bulunuyor. Avrupa’nın ve ABD’nin gözünün içine bakarak önce 48 saat içinde çekilmezse Mursi’yi devireceğini ilan etti. Dediği gibi yaptı ve kimse ona dur demedi.
Ardından, Adeviyye Meydanı’na toplanan milyonları, 48 saat içinde orayı terk etmezlerse ölümle tehdit etti. Yine dünyanın gözü önünde... Dediğini de yaptı. Önce 55 kişiyi sonra da 200 kişiyi tek tek hedef gözeterek öldürttü.
Şimdi yine süre vererek tehdit ediyor...
Dünyada bu kadar dramatik bir demokrasi sahnesi pek az olmuştur. ABD ve Avrupa’nın darbecilere ve diktatörlere onay verdikleri, göz yumdukları daha önce de görülmüştü ama bu kadar planlı devlet terörü, hayır. Olmamıştı.
Zor soru, tek cevap
Düşünün... Washignton’da, Paris’te, Londra’da, Brüksel’de herkes bir gün sonra Adeviyye’de insanların öldürüleceğini biliyor ve umursamıyorlar. Sadece “kaygı duyuyorlar” ki aslında kaygı duyulacak tek şey var; o da Batı değerlerinin bu kadar ahlaktan yoksun hale gelişidir.
Kahire’de İskenderiye’de insanlar onlu, ellili, yüzlü partilerle katlediliyor. Sadece dünya değil, Türkiye’de de bu olayları “halk çatışması” olarak yutturmaya çalışanlar da bir karar vermek zorunda.
Türkiye’nin Mısır’da Suriye’de fazla ileri gittiğini söyleyenler şimdi kendilerine şu soruyu sorsalar iyi olur:
Böyle bir manzara karşısında hangi politikayı tercih etmeliyiz? Darbecinin ve katliamcının mı yoksa Mısır halkının yanında mı olmak doğru? Türkiye, 10 yıl önceki gibi başını öne eğip Amerika’nın Avrupa’nın dediğinden çıkmasa mı iyiydi, bugün olduğu gibi inandığını söylese mi?
Cevap!.. Evet ya da hayır...
Türkiye’nin sadece ahlaki pozisyonu değil çıkarları da bölgede demokrasi ve millet iradesinin egemen kılınmasından geçiyor. Darbeye karşı olmak ve Mısır’da öldürenin değil ölenin yanında olmak hem ilkeli hem de gerçekçi politikadır.
Kimse korkmasın, endişelenmesin.
Nasıl darbecilerin kazanma şansı yoksa, bugün darbecilere para ve akıl veren, başını kuma gömerek destek verenler de kazanamayacak. Çünkü tarihin akışı geri çevrilemeyecek.
Sonunda kaybedecekler
Batı, Arap Baharı’nın şokunu atlattı ve diktatörlerle, krallarla işbirliği dönemini son bir kez deniyor. Ama yürümeyecek, öldürmek sokakları yıldırmaya yetmeyecek.
Ama hem Arap halkları için hem de Türkiye için zaman gerekecek. Bir asırdır bölgeden kovulan ve bunu dert etmeyen Türkiye nihayet bugün ilk kez Ortadoğu’ya yüzünü çeviriyor.
100 yıldır bölgenin haritasından ekonomisine kadar bütün tarihini yazan Batı karşısında birkaç yılda kesin zafer bekleyenler var... Ankara’yı, Washington’un Londra’nın yaptığını yapamamakla kritik edenler var.
Dünya da bizim babamızın çiftliği değil, Erdoğan da Süperman değil, sadece bir dünya lideri unutmayalım.
Türkiye’nin oyuna 100 yıl geç girmesinin sıkıntıları olacak. Herşey bir günde, bir parmak şıklatarak yoluna girmeyecek, bunu kabul edelim.
Kimseye; özellikle de Türkiye gibi iddia sahibi bir ülkeye kapıları ardına kadar açmazlar. 5-10 yıl beklemek böyle süreçlerde önemli değildir. Önemli olan prensiplerden şaşmamak ve Ortadoğu’ya karşı dürüstlüğü yitirmemektir.
Sisi bugün gitmez yarın gider, Esad bugün düşmez yarın düşer...
Türkiye demokrasi yolunda ilerlerken onlar ve rejimleri yolun bir yerinde koltuklarını kaybedecektir.