15 Temmuz'da o gece bu memleketi FETÖ'cü alçaklara ve onları kullanan ağa babalarına yedirmeyeceğimizi canımız pahasına gösterdik. 250 şehit verdik ve o hain kalkışmayı gün doğmadan, sabah olmadan milletçe bastırabildik. Devlet ve milletin kucaklaşma günü oldu 15 Temmuz. Bir tarih yazdık ki dünyada benzeri yok!
Mutat olan farklıydı, Türkiye'nin bekasının ABD'nin talimatlarına uymaya bağlı olduğunu düşünenler, milletin iradesinin temsilcisi olan siyasetçilere darbe yapardı. Bir sağdan, bir soldan asılanlar olur, böylece geriye kalanlar da sindirilirdi.
27 Mayıs'ta Menderes ve arkadaşlarının idamıyla başlayan Cumhuriyet dönemi darbelerinin arkasında hep ABD'nin parmak izi vardı.
15 Temmuz'da ise başaramadılar. FETÖ eliyle kalkışılan darbe girişimi başarılı olsaydı çok muhtemel devreye PKK da girecek ve bugün ekonomik sıkıntılarımızı konuştuğumuz güzel ülkemizin sınır bütünlüğü ve güvenliği dahi söz konusu olmayacaktı.
Milletin tehlikeyi çok erken fark etmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın milleti sokağa çağırması ve süreci sevk ve idaresi sayesinde hain darbe girişimi demokratik bir devrimle sonuçlandı.
***
Fakat Türkiye'de Amerikancı siyasetin geri gelme ihtimali ancak 24 Haziran'da tamamen ortadan kalktı. En azından bu tarihe kadar FETÖ, PKK ve bu aktörleri kullanan ve bunlardan medet uman çevreler için hala bir 'ümit' vardı. Muhalefet için de tabii...
Muhalefet kanadında Erdoğan'ı devirebilmek adına yapılan ittifakın ortak özelliği, Amerikancılıktı. Birbirinden çok farklı gibi gözüken parti ve siyasetçiler, Türkiye'nin Batı bloğuyla -eski günlerde olduğu gibi- asimetrik ilişkisine razı kadrolardı.
"Sen bilirsin dersen sorun çıkmaz" sinikliği ile kimi, kimi de basbayağı Amerikancı olduğu için...
Millet ise bayrağı onlara teslim etmedi. Bayrağın, Türkiye'nin menfaatlerini ve ideallerini önceleyenlerin elinde ve gönderde olmasını istedi.
Darbeden de seçimden de ümitleri kalmadı. Savaş için cari araç ekonomi artık. Bu yüzden bize yeniden 15 Temmuz ruhu gerek, bu sefer ekonomiyi sırtlanmamız için.
Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması için evvela zenginimizin kârdan zarar etmeyi göze alması lazım.
***
Ekonomi bilmem; hiçbir zaman yönetilmesi gereken miktarda varlığım da olmadı. Bu sebeple bu konularda konuşmaktan da imtina ederim. Üstelik insanın aklının parasında kaldığı tüm yatırım biçimlerinin helal değil harama daha yakın olduğunu düşünüyorum.
Fakat yaklaşmakta olan zorluğu fark etmemek imkansız.
Peki bu zorlukla nasıl baş edeceğiz? 28 Şubat döneminde olduğu gibi devletin, bankaların içini boşaltan, her dönemin kazananlarıyla değil tabii ki.
IMF'yi çağırıp, bize önce borç ver sonra da borcunun faizini ödememizi garanti edecek ödev ver diyerek de değil. Kendi yükümüzü kendimiz sırtlanarak, 10-15 yıldır kazandığımızı ekonomik bağımsızlık için harcayarak başlayabiliriz işe. Bir seferberlik ruhu ve gerçekle yüzleşerek yani...
Başkan Erdoğan, "Dövizinizi bozdurun" dediğinde yastık altındaki 100-200 dolarını gidip bozduran ruhla çözeriz bunu. Ama yeter ki 10 yıllardır bu ülkenin insanının sırtından dünyaları kazanmış zenginlerimiz dolar manipülasyonunu hararetlendirmesin.
Kazandığından fedakarlık etmeyi bilmeyen bir millet bağımsızlaşamaz. İyi gün dostu ile sefere çıkılmaz.
15 Temmuz'da ülkesini canından öte bilenler fırladı sokağa. Canından başka feda edecek şeyi olmayanlardı çoğu.
Doğu ve Güneydoğu'da, Afrin'de toprağa düşen canlarımız, onların da bu ülkede belki dikili bir ağaçları vardı, bir de mezar taşları oldu.
Şimdi sıra ekonomik seferberlikte. Yedirmeyeceksek ülkemizi, kimin neyi varsa onunla cihad edecek.