Rivayete göre birine zarar vermek için büyü yapanlar, büyüleri tutsun diye onunla ilgili söylenti de yayarlarmış.
Ortada hiçbir açıklama olmadığı halde “PKK’nın çekilmesi durdu” diye yazanlara bakınca, aklıma bu rivayet geldi.
Böyle yazan herkesin kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum, ama anlaşılan o ki, birileri sadece “tahmin” yapmıyor, aynı zamanda gerçekten de bunun böyle olmasını istiyor.
Yaşadığımız günlerin Çözüm Süreci’ni tehdit eden potansiyelinin farkına varalım.
***
Gezi Parkı’nda polisin hoyratça müdahalesi yanlıştı, buna gösterilen tepki doğruydu. Ama yaşadıklarımız bundan ibaret olmadı. Gezi’deki barışçı eylemle ülkenin diğer taraflarındaki “Gezi Eylemleri” birbirinden çok farklıydı. İlki, ikincisindeki şiddeti ve bireylere yönelik nefret temelli saldırı ve ihlalleri örttü.
Başbakan Erdoğan’ın paternalist bir dili var ve haklı olarak tepki topluyor. Ama bu dil, gösterilen her tepkiyi haklı kılmıyor. Çünkü baştan beri bu dil kural koymaya aynı biçimde yansımıyor ve AK Parti’nin düzenlemeleri de (içki konusunda olduğu gibi) Batı’daki herhangi bir liberal demokrasidekinden daha fazla değil.
Tepkilerin sınıfsal boyutunu da es geçmemeli. Gezi ile başlayan gösteriler ağırlıklı olarak her kentin üst ve orta sınıflarının yoğun olarak yaşadığı ve CHP’nin açık ara birinci parti olduğu semtlerinden geldi. Hala da öyle. Alt sınıfların yaşadığı semtlere doğru gidildikçe tencere tava sesleri azalıyor, yoksul semtlerin çoğunda hiç duyulmuyor. Kürt illerinde de öyle.
Gösterilen tepki sadece “tokların feryadı”ndan ibaret değil elbette. Ama tencere seslerinin Cihangir-Nişantaşı hattında kalmasını engelleyen ve tuzu kuru olmayanların yaşadığı Gazi Mahallesi’ne doğru genişleten ise esas olarak Alevilerin katılımıydı. Bu da Hükümetin Alevi Sorununu hala çözmemiş olmasının veya son olarak köprüye Yavuz ismini vermek istemesi gibi hatalarının faturası. Bu böyledir, çözmediğiniz bir sorun, bambaşka bir şekilde karşınıza çıkar.
***
Ama bütün bu yaşananlar, böylesine önemli bir “tarihsel an”da bizi bir akıl tutulmasına götürmemeli.
Herkes aklını başına toplamalı. Hükümet de, Kürtler de, çözüm isteyen demokratlar da sorumlu davranmalı.
Bu ülkede Kürtlerin varlığının inkar edilmesiyle başlayan yüz yıllık günahın yükünden kurtulmanın bu kadar yakınına gelmişken, muhataplık sorununu bile çözebilecek kadar cesur adımlar atılabilmişken, burada takılıp kalamayız.
Hükümet, acilen Çözüm Süreci gündemine dönmeli. Sürece ilişkin kaygıları gidermeli. Beşir Atalay’ın çözüm sürecine ilişkin adımların devam edeceğine ilişkin son açıklaması önemli. Şimdi bu yapılmalı. “Bölücübaşı” gibi ifadeler kullanılmamalı. Karayılan’ın “Çözüm Süreci” ile ilgili son açıklamalarına yansıyan kaygılar, örneğin karakol yapımına devam edilmesine ilişkin eleştiriler dikkate alınmalı.
Öcalan ve BDP de sorumluluğunun farkında olmalı. “AKP’yle gelecek çözümdense hiç çözülmesin” diyen tuzu kuru Türk solunun Gezi Parkı üzerinden yoğun telkinlerine maruz durumda oldukları açık. Ama onların sınavı da burada ve bu tarihsel anda sebat etmek onlara da düşüyor. Polisin aşırı güç kullanımına yönelik haklı tepkinin üzerinden süreci sabote etmeye yönelik çağrılar yapanlara 90’lı yıllardan rastgele bir takvim yaprağı vermeleri yeter.
AK Parti, CHP ve MHP ile kıyaslandığında, hala bu ülkedeki en demokrat seçeneği ifade ediyor. Tüm yaşadıklarımıza rağmen hakikate sadakat adına bu tespiti yapmak gerek. Çözüm için ondan başka partner yok.
Çözüm Süreci Gezi krizine kurban edilmemeli.