2013 Türkiyesinin penceresinden geriye doğru baktığımızda, Türk medyasının özellikle de ulusalcı-solcu ya da bugünkü anlamıyla Silivrici meslek büyüklerinin ulusal onurlarına düşkün ve emperyal durumlara karşı muhalif olduklarını görürüz. En azından, bugüne kadar kendileri hakkında böyle bir fotoğraf vermeye özen gösterdiler.
Ancak son dönemde, medyadaki Silivrici abilerin, yıllardır topluma satmaya çalıştıkları görüntünün tam aksine bir durum ortaya çıkmış bulunuyor.
Açıkçası, Silivri mahallesinin medyadaki akrabaları çok değiştiler çok... Artık onlar da, eskisi kadar ulusal onurlarına düşkün değiller en azından...
Mesela, Oda Tv davasını izlemeye gelen PEN Başkanı John Ralston Saul’e davaya ilgilerinin nedeni sorulduğunda, “Türkiye’ye müdahale etmek için en uygun an...” cevabını veriyor. Ama bizim, Silivri muhibbi ulusalcı-solcu medyamızın dili bir anda bir yerlere giriyor...
Mesela, Amerikan Büyükelçisi Ricciardone Türkiye’deki yargı ile ilgili olarak, “Çok uzun süredir, belirsiz suçlarla hapiste tutulan milletvekilleri, askerler, profesörler var” diyor. Ama bizim, ulusalcı kalemlerimizin “ulusalcı onurları” tıssss diye sönüveriyor.
Oysa, bugüne kadar bize ‘süslü’, ‘ulusalcı yalanlar’ satan bu Silivrici abiler, emperyal Amerika’yı hiç sevmezlerdi. Hıristiyan kulübü misyoner Avrupa’dan nefret ederlerdi.
Dahası, bu ulusalcı kalemler geçmişte Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukları, antidemokratik uygulamaları eleştiren demokratik dünyayı ‘emperyalizmin içimizi karıştırmayı, birlik ve bütünlüğümüzü bölmeyi amaçlayan kirli eller’ olarak suçlamışlardı.
Ama şimdi görüyoruz ki, Türk yargısını ecnebilere şikayet ederken onurları hiç incinmiyor. Hatta öyle ki, AB ve Amerika’daki bazı etkin kurumların Türk yargısına müdahale etmesi için çağrı yapmaktan bile çekinmiyorlar.
Yani, sizin anlayacağınız medyamızın Silivrici abileri, birden bire emperyalizmin faziletlerini (!) keşfediverdiler.
Hatta içlerinden bazı ulusalcı-sol kalemler, Silivri’yi Guantanamo’ya benzeterek iflah olmaz bir cehalet örneği sergilemekten bile çekinmediler. Guantanamo’daki işkenceleri Silivri ile benzeştirmek nasıl ulusalcı bir onursa...
Galiba, hala 1970’li yılların arkaik solculuğundan ekmek yemeye çalışan şimdinin ulusalcı-solcuları, hiçbir zaman gerçek anlamda demokratik bir dünya ile tanışamayacaklar.
Geçmişte, ütopik devrimci rüyalarla beslenmişlerdi, bugün ise “Silivri ruhu” ile yalancı özgürlük şarkıları söylemeye çalışıyorlar. En dramatik olanı da, dün meydanlarda küfrettikleri emperyalist abilerle, bugün omuz omuza Silivri için savunma hattı oluşturuyorlar.
Aslında, ulusalcı-solun tıynetinde değişen hiçbir şey yok. Bunlar, vesayet ikliminin ürünü olan Ergenekon, andıçlar, darbe planları gibi Türkiye’nin kirli geçmişinden kurtulması için verilen arınma ve değişime nasıl direndilerse, bugün de aynı ezberi tekrarlıyorlar.
Bu ulusalcı-sol anlayış, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesini itibarsızlaştırmak, demokratik arınma sürecini engellemek için gerekirse Esad’la da ittifak yaparlar, geçmişte küfrettikleri emperyalist odaklardan yardım da isterler, Silivri’yi Guantanamo’ya benzeterek ‘toplama kampı’ olarak da tanımlarlar. Kısacası, şeytanla ittifak yapmaktan bile çekinmezler...