Şili’nin başkenti Santiago’daki ünlü La Moneda Sarayı hepimizin belleğine çok acı görüntülerle kazınmıştır. Darbeci ordu tarafından bombalanmış... Kapısından, çatısından dumanlar tütüyor... Tarih 11 Eylül 1973’tür. Ülkesi için eşitliğin esas olduğu düşler gören nadir siyasi liderlerden Başkan Salvador Allende’ye karşı General Pinochet’nin diktatörlüğünü getiren askeri cunta böylece başlamıştır. İşkenceler ve kayıplarla anılan, insanlığın da demokrasi gibi dipsiz bir kuyunun dibine atıldığı bir dönem...
Latin Amerika ülkeleriyle, özellikle Şili ve Arjantin ile Türkiye’nin yakın tarihteki siyasi kaderleri birbirine çok benzer. Onların edebiyatına, müziğine ve sinemasına yansıyan acıları biz de etimizde hisseder, o yapıtlarda vurgulanan değerleri biz de sahipleriniz. Şilili ozan Pablo Neruda’yı Nazım Hikmet’ten ayırt etmeyiz. Dünya edebiyatının en büyük ozanlarından, Nobel Ödüllü Neruda’nın Kara Ada’daki evini basan darbeciler 12 gün sonra onun kalp krizinden ölümüne neden oldu. Darbe sırasında İtalya’da turnede olan ve 14 yıl ülkelerine dönemeyen Inti Illimani grubu bizde de birçok müzisyene esin verdi. Darbeden beş gün sonra, askerlerin stadyuma toplayıp işkenceden geçirdikleri direnişçiler arasında yer alan, gitar çalıp şarkı söylemeye devam ettiği için ellerini keserek işkence ettikleri Nueva Cancion / Yeni Şarkı’nın simgesi Victor Jara’yı nasıl tanımayız?
***
Ariel Dorfman’ın “Ölüm ve Kız”ını, Antonio Skarmeta’nın “Ateşli Sabır”ını ve “Postacı”sını biz de ibretle okumadık mı? Sahneye koymadık mı? Marco Bechis’in, Pablo Larrain’in, Andres Wood’un darbe döneminde yaşananları anlatan filmlerini gözlerimiz yanarak izlemiyor muyuz? Bizim sinemamızda da Şilili sinemaseverlere paylaşacak çok şey var!
La Moneda Sarayı bugün dimdik ayakta ve güzel bir kültür merkezine komşu! O kültür merkezinin içinde Cineteca Nacional / Ulusal Sinematek de yer alıyor. Vee o Sinematek’te dün Semana de Cine Turco / Türk Sineması Haftası başladı. Şili Türkiye Büyükelçiliği, Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı ve TESİYAP - Televizyon ve Sinema Yapımcıları Meslek Birliği’nin girişimiyle gerçekleştirilen bu Hafta, 15 Ekim’e dek sürecek. Türk Sinema Haftası’nın açılışı için sinema tarihimizin en iyi filmlerinden biri olan, Semih Kaplanoğlu’nun Berlin Film Festivali Altın Ayı Ödüllü “Bal”ı seçildi. Siz bu satırları okumaya başladığınızda filmin oyuncusu Tülin Özen’in de katılacağı gala gecesinin üzerinden birkaç saat geçmiş olacak...
La Moneda Kültür Merkezi’nde 35 mm kopyalarından ücretsiz olarak gösterime sunulacak olan seçkide yeni Türkiye sinemasının dünya çapında önemli ödüller kazanmış dokuz filmi yer alıyor. Programda bugün Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez’in “Beynelmilel”, yarın Özcan Alper’in “Sonbahar”, Perşembe günü Ferzan Özpetek’in “Hamam”, Cuma günü Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak”, Cumartesi günü Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala”, Pazar günü Hüseyin Karabey’in “Gitmek”, Pazartesi günü Derviş Zaim’in “Cenneti Beklerken” ve Zeki Demirkubuz’un “Kader” adlı filmleri gösterilecek.
Bu filmler son yılların her anlamda en yetkin sinema yapıtlarından. Türkiye için çok önemli kültürel referanslar içeriyorlar. Tek taraflı olduğunu düşündüğüm kültürel ilişkimizin bu film haftasıyla yakınlaşacağını umuyorum.
İstanbullu sinemaseverler Filmekimi’nde Pablo Larrain’in Pinochet’nin ünlü plebisitini anlatan “No” adlı filmi için Atlas Sineması’nı merdivenlerine kadar doldurdu! Bilmem Santiagolu sinemaseverler “Beynelmilel”de, “Sonbahar”da kendilerini görebileceklerini biliyorlar mı? Altın Koza’da Andres Wood filmi “Violeta Parra Cennete Gitti”yi tereddütsüz gösterdik çünkü Şili’nin ünlü bestecisini, “Gracias a la vida”yı yazan Parra’yı gayet iyi tanırız. “Cenneti Beklerken”e esin veren minyatür sanatı bakalım Santiago’da dikkat çekecek mi?