Açıkça söylenmesi lazım gelir ki, Suriye'de Arap baharının başlangıcından bu yana Sünni muhalefetin ortaya koyduğu siyasi pratiğin hem zayıf hem de güvenilmez olduğu ortaya çıkmıştır. Musul ve Rakka'nın Sünni muhalefetin dışındaki güçlerce DAEŞ' den temizleniyor olması, Suriye ve Irak sorunlarının finalinde de Sünni güçlerin etkin bir rol oynamayacağı anlamını geliyor. Bunun ötesinde Sünni muhalefet çok dağınık ve o ölçülerde toparlanamaz bir görünüm içinde. Nitekim, 2011 yılında Başta ABD olmak üzere Türkiye ve Körfez Ülkelerinin büyük maddi destek ve organizasyon çabalarına rağmen, Esad'ın alternatifi olabilecek bir çatı birlikteliği inşa edilemedi. Bu konuda dünya kamuoyu kabul edilebilir bir alternatif temelinde ikna edilemedi.
Öte tarafta ise, Esad rejiminin ise gayrı meşruluğu, Rusya ve İran'ın bütün çaba ve desteğine rağmen son nefesini vermeye çalışan abdestsiz bir ceset gibi ortada duruyor. Durum böyle olunca, kaba hatlarıyla Suriye’de yeni siyasi rejimin nasıl ve kimlerden mürekkep olarak tesis edilmesi gerekir sorusu, ister istemez, başka seçenekleri daha cazip hale getiriyor. ABD ve Rusya'nın PYD/YPG'ye olan ilgilerinin bir nedeni de bu nesnel durumdur. Aynı nedenlere bağlı olarak ABD ve Rusya PYD’yi işlevsel bir yerel aktör olarak ellerinde tutmak istiyorlar. Ayrıca ikisi de PYD’yi yek diğerine kaptırmaktan korkuyor. Nihayet PYD üzerinden Suriye’nin en bereketli enerji, tarım ve su alanlarının kontrol edilebileceğini biliyorlar.
Suriye denklemimde ABD ve Rusya, ekonomik ve siyasi çıkarları uğruna ''etiği'' bir kenara koyarak,çıkarlarının ''realitesine'' yaslanan bir politika izleyerek, PKK'nin ki- ikisinin de listesinde, terör örgütü olarak anılmasına rağmen- PYD ile ilişkilenme esnekliği gösterebiliyorlar. Bu noktada ABD ve Rusya açısından PYD’nin PKK ile olan bağlantısı ikincil kalabiliyor. Çünkü PYD’nin giderek daha fazla uluslar arası güçlere bağımlı olduğu bir süreçten geçtiğini varsayarak bu bağımlılık halinin,ileride bir tür ayrışmaya ve ayrılığa neden olacağını hesaplıyorlar ve Rojava yönetimi ile PKK arasında bir ''‘mesafe’'' yaratmanın mümkün olabileceği de öngörüyorlar. Bütün bunlar mümkün olabilir mi? Evet olabilir. Siyasi ihtimaller her zaman yeni siyasi koşul ve oluşumların ilk habercisi olagelmiştir.
Son tahlilde çözüm söz konusu olduğunda Rojava için masaya gelme ihtimali yüksek olan Federatif çözümler ve hele özerklik ihtimalleri PYD’nin '‘ayrı’' aktörleşme ihtimalini yüksek bir olasalık olarak değerlendiriyorlar.'' Bütün bunlara siyasi proje ve kültür açısından PYD modelinin uluslararası camianın sempatisini kazanmaya çok müsait olduğunu ekleyin. Kadın erkek eşitliği, kimlikçi olmayan politikalar, sekülerlik bu tabloyu tamamlıyor.''
Peki, ABD ve Rusya bu yola girmişken Türkiye ne yapabilir? Bu sorunun yanıtı gayet açık aslında. Türkiye de büyük devletlerin yaptığı gibi, kendi çıkarları için kendi realitesini yeniden yorumlayıp buradan ihtiyaç duyguğu esnek politikalar üretme becerisini göstermelidir. Yukarıda zayıf ve güvenilmez durumda olan Sünni muhalefetin portresine ilişkin kelam ederken bilerek gözden ırak tuttuğum ciddi bir Sünni güce işaret etmenin tam zamanıdır.
Bu Sünni güç Kurdistan bölgesel yönetiminden başka da bir şey değildir. Kurdistan bölgesel yönetimi hem Sünnidir hem de Irak ve Suriye'nin bugünkü pozisyonları baz alındığında çok da ciddi bir siyasi güçtür. Üstelik DAEŞ ile mücadelede ne ölçüde organize bir güç olduğunu da kanıtlamıştır. Türkiye bu gücü yanına almalıdır. ABD Suriye ve Irakta umduğu siyasi sonuçları elde etmek için yanına Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkelerini almaya çalışırken, Rusya İran ve Esad yönetimiyle doğrudan doğruya senkronize çalışıyor. Türkiye ise deyim uygunsa bütün bu gelişmeleri uzaktan izliyor. Bu tutum terk edilmeldir.
Kurdistan bölgesel yönetimiyle kurulacak ciddi ve sonuç alıcı ilişkiler Türkiye'yi yeniden Suriye denklemine, ABD ve Rusya'ya rağmen ortak edebilir.Çünkü Kurdistan bölgesel yönetiminin rıza gsötermediği bir Rojava çözümü gerçek bir çözüm olamaz. 25 Eylül referandumu ile daha da meşru ve güçlü hale gelecek olan Kurdistan bölgesel yönetimi, Kürt coğrafyasındaki çözümler üstünde daha etkili bir rol oynayacaktır.
Perşembe günü verdiğim sözü yine tutamadım. çünkü sorunlar o kadar girift ve iççe ki, birini kemaliyle açıklığa kavuşturmadan ötenini anlamlı bir seviyeye taşıyamıyoruz. Umarım pazartesi günü size söz verdiğim Türkiye ve Kurdistan bölgesel yönetiminin, kader birliği sorunsalına dönme imkanı bulabilirim.