Demokratik siyaset sonunda varır, halkın desteğini alıp alamadığınıza dayanır. Türkiye'de siyasete soyunanlar üç aşağı beş yukarı bir “seven grubu” buluyor. Ama ipi göğüslemenin kriteri, yeni sistemde yüzde 50 artı 1.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eşine az rastlanır bir coşku ortamında buluştu partisiyle. Orada yüzde 100'den daha öte bir destek vardı kendisine. Ama o, tüm Türkiye sathı söz konusu olduğunda -ki olacak olan o- yüzde 49.5'in artık kafi gelmeyeceğini, yüzde 50 artı 1'e ulaşmanın kaçınılmazlığını hatırlattı kendisine yönelen coşku seline. İster kaygı boyutunda olsun, ister doping boyutunda.
Ben 2019'a kadar Ak Parti'de siyasetin nabzının oyların yüzde 50'nin nerelerinde seyrettiği sorusu etrafında atacağını düşünüyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın konuşmasına baktığımızda “Halkla ilişkiler” çerçevesinde “sorunlu alanlar”ın bir şekilde altının çizildiğini de görüyoruz.
“Orta demokrasi ve orta gelir tuzağına düşmemek”mesela.
“Hiç kimsenin kendisini ötekileştirilmiş hissetmemesi” vurgusu mesela.
“80 milyonun partisi olma”vurgusu mesela.
Bunun yanında pek çok zeminde “Ne zaman sona ereceği sorusu”na cevap verme ihtiyacı hisseden Sayın Cumhurbaşkanı'nın “OHAL kalkmayacak. Huzur sağlanana kadar devam edecek. Neyiniz eksik? Neden OHAL kalksın. Daha dün bir bugün iki” jesti - resti mesela.
FETÖ ile mücadele alanı mesela... Net bir kararlılık öncelikle. İtirafçılık oyunlarına, “avukatlar aracılığıyla yürütülen kirli pazarlıklar”a karşı teyakkuz mesela... Ama “Babamın oğlu olsa...” ifadesiyle de, “ucu en yakınlarımıza dokunsa bile” ifadesiyle birilerine ulaşanların sonuç aldığı, bazı siyasetçi yakınlarının koruma gördüğü iddialarını önemseme...
- Gençler konusu mesela.
- AB'ye yönelik net eleştiriler ama “Tercihimiz AB ile yola devam” vurgusu mesela.
Bunun yanında Başbakan Yıldırım'ın konuşmasında yer alan “Ak Partili olmak kibirden uzak, tevazu sahibi olmaktır” ifadesi mesela.
Bunlar, Ak Parti'nin ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın toplumla temas alanları.
Diğer ifadeyle toplumla ilişkide “problem kaynağı” olan - olabilecek alanlar. Yüzde 50 artı 1'in yol kesicileri.
Aslında Ak Parti, 7 Haziran sonrasında da “kendisine bakmış”tı. Gençlerle ilişkide, eğitimli nüfusla ilişkide, gelir seviyesi yükselen kesimle ilişkide hangi problem var ki, onlarla Ak Parti arasında mesafe var?
16 Nisan halk oylamasında “kadın” oylarında da sarsıntı söz konusu. Oysa Ak Parti'nin en sağlam alanı idi kadınlar. N'oldu ki o alanda sarsıntı oluştu?
Sayın Cumhurbaşkanı'nın üzerinde durduğu en önemli konu, tabii olarak partinin performans potansiyeli ile ilgili. Partinin performans potansiyeline yönelik oldukça pesimist değerlendirmeler vardı. 16 Nisan performansı bu yaklaşımları perçinlemişti. Tayyip Erdoğan liderliğinin asıl bu alanda tırmanış sağlaması bekleniyor. Nasıl bir kadrolanış gerçekleşecek, herhalde önümüzdeki en erken zamanda görülecek olan odur.
Yukarda sorun alanı olarak altı çizilen konuların nasıl okunacağı ve nasıl çözümler üretileceği konusu, en az sorunun tespiti - isimlendirilmesi kadar önemli.
Ne demek istiyorum?
Bunlar sorun alanı ise şayet, bunları toplumun görüş tarzı ile Parti'nin ya da Sayın Cumhurbaşkanı'nın görüş alanının birbiriyle ne kadar örtüştüğü, dolayısıyla benimsenecek çözüm dilinin toplumun beklentisi ile ne kadar uyum arz edeceği, alınacak sonucu birebir etkileyecektir.
Hemen söyleyeyim, FETÖ ile mücadele konusunda pek çok sorun var. Şu ifadenin altını çizin: “Bir yerlere ulaşabilenler sonuç alabiliyor.” Mağduriyet binde bir olsun. Mevcut durumda bu bile binlerin mağdur olduğu sonucunu doğuruyor. Bizim kültürümüz şu değil mi: “Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu. Gelir de adl-i ilahi Ömer'den sorar onu.” Yok mu adl-i ilahinin soracağı aşırılmış bir koyun hesabı? Var. “Bir yerlere ulaşamayanlar” da var.
Orta demokrasi tuzağına düşülmesin!
Orta özgürlükler tuzağına düşülmesin!
Orta insan hakları tuzağına düşülmesin!
Velhasıl, kadim ilke yeniden hatırlansın:
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!”