Kayseri'nin Melikgazi ilçesinde Suriye uyruklu bir kişinin, akrabası olduğu söylenen 5 yaşındaki bir çocuğu taciz ettiği iddiası üzerine başlayan olayların kendiliğinden olduğunu kimse iddia edemez. Nitekim gözaltına alınan 474 kişiden 285'inin göçmen kaçakçılığı, hırsızlık, uyuşturucu gibi adi suçlardan adli sicil kaydı mevcut. Belli ki birileri düğmeye basmış, kimlerin vandalizm yapacağı da pek tabii ayarlanmış.
Türkiye bu işlerde tecrübeli bir ülke! 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslimlerin dükkanlarını yağmalayanların hazır kıta olarak şehir dışından kamyonlarla getirildiği biliniyor. Toplumsal fay hatlarını kaşıyan provokasyonlara alışığız. Darbelerin taşları da böyle provokasyonlarla örülmedi mi?
*** Hangi düğmeye basılacağı dönemsel olarak değişiyor ama illa gaza gelecek bir kitle bulunuyor.
Türk-Kürt çatışması da denendi, Alevi-Sünni çatışması da. Hiç tutmadı diyemeyiz ama günün sonunda sağduyu hakim oldu. Şimdi ise göçmen karşıtlığı üzerinden sahneleniyor benzer bir oyun. Kayseri'deki olayın peşi sıra Suriye'deki güvenli bölgeden gelen görüntüler işin rengini tümden ortaya koydu. Tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Astana'da Esed'le görüşebileceği konuşulurken. Cumhurbaşkanı'nın Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin kırmızı çizgilerinin ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün temel alındığı bir vasatta Esed'le konuşulabilir denildiği bir zamanda yaşananların kendiliğinden meydana geldiğini kimse iddia edemez.
*** Nicedir özellikle Arap karşıtlığı üzerine kurulu bir politika siyasi aktörler ve medya üzerinden körükleniyor. Seçim dönemlerinde bile isteye yükseltilen Suriyeli antipatisi İslamofobi de içeriyor. Zira Ukraynalı gelince sorun etmeyenler, "Alanya'yı da Ruslar Almanlar bastı" demeyenler Arap olduğunu düşündükleri uluslararası öğrenciye bile, Türkiye'ye sermaye getiren iş insanına bile tahammül edemiyorlar.
Avrupa'da Türk düşmanlığı yapan partilerin muadilleri bizde sosyal demokrat diye geçiniyor. İdris Küçükömer, "Bizde sol sağdır, sağ soldur" diye boşuna dememiş.
***Ortada bir kirli oyun var, bu muhakkak.
Bunun üzerinden nemalanmaya çalışan bir de muhalefet var.
Bu muhalefet aynı zamanda her seçimde dozunu artırarak sığınmacılara karşı yabancı düşmanlığını körüklüyor. Bu kirli siyasete, Cumhurbaşkanı Erdoğan "Toplumda yabancı düşmanlığını ve sığınmacı nefretini körükleyerek hiçbir yere varılamaz. Siyasi kazanım uğruna nefret siyasetine tevessül edilmesini acizlik olarak görüyoruz. Dün Kayseri'de küçük bir grubun yol açtığı müessif olayların sebeplerinden biri, muhalefetin zehirli söylemleridir." sözleriyle karşılık verdi. Haklıydı.
Cumhurbaşkanı'nın meselenin esasına ilişkin bu tespiti Wilderslerin Türkiye şubelerini çok rahatsız etti. Solcu taklidi yapanları ve milliyetçi geçinenleri buluşturan sığınmacı karşıtlığı kendi faşist konumunu meşrulaştırmak için Suriye iç savaşının müsebbibi olarak Erdoğan'ı gösterme aymazlığına bile düştü. Halkına kulak vereceğine katliama soyunan Esed'e bugüne kadar tek laf etmeyenler 10 milyon insanın sığınmacı durumuna düşmesinden, milyonlarcasının yerinden edilmesinden, bir milyona yakınının katledilmesinden Türkiye'yi mesul tutan "derin" analizler yapmaya başladı.
***Bu olaylar neden tam da Erdoğan "Devletler arasında küslük olmaz, konuşabiliriz" dediği bir zamanda yaşanıyor diye sormak yerine her zaman yaptıklarını yapmaya devam ediyorlar.
Bir tek soru soralım; Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sığınmacılar 10 binlerle sayılırken, "Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulsun, bu kadar insan Türkiye'ye geçmesin" dediğinde en başta kendi muhalefetimiz buna destek çıkmadı. Bu öneri, hem Esed'in işi bu kadar abartmasına mani olacaktı hem de iç savaşın DEAŞ ve PKK eliyle demografinin değiştirildi bir vekil savaşına dönüşmesine.
O günlerde PKK'ya alan açan politikaları takip edenler bugün çıkmış hem Suriye'de ne işimiz vardı diyorlar hem de aynı anda Cumhurbaşkanı'nın "Esed'le konuşabiliriz" demesini eleştiriyorlar.
Her daim amacı bağcı dövmek olanların kuru gürültüsü işe...