Şifreli yazışmaların ilk örneklerine İlkçağ’da rastlanıyormuş. Câsusluk ve istihbâratçılığın târihi çok eski.
Bu tür gizli metinler için ilk kullanılan yöntemlerden biri ise “Sezar Şifresi” adı verilen teknik. Birkaç yıl önce bir kenara kaydetmişim. Bu Sezar Şifresi adı ise Jül Sezar (Gaius Julius Caesar, M.Ö. 100 - 48) tarafından M.Ö. 47’de Pontüs Kıralı II. Pharmaces’e karşı kazanılan Zela Meydan Muhârebesi’nden sonra muzaffer kumandanın Roma Senatosu’na yolladığı kısa, ama çok şey ifâde eden haberiyle ilintili: “Veni, vidi, vici!” (Geldim, gördüm, yendim!)
Ama Sezar, yanılmıyorsam Senato ile biraz da dalgasını geçmek için olacak, bunu şifreli şekilde yazıyor. Şifre de Alfabedeki harfleri atlamalı olarak kullanmak.
Meselâ tek atlamalı yazıyorsanız A yerine B; iki atlamalı yazıyorsanız A yerine C kullanıyorsunuz vs... Bizim Türk Alfabesi’nde 29 harf var, Latin Alfabesi’nde ise 25 harf. Böyle olunca da bu şifreyi bizim alfabeye göre 29 hamlede, Latince olursa da 25 hamlede çözmek kaabil. Tabii hangi dilde yazıldığını bilirseniz. Görüldüğü üzere pek de zor bir şifre değil.
Sezar’ın o üç kelimelik târihî sözlerini, tek atlamalı şifreyle yazarsak ortaya şöyle bir şey çıkıyor:
“Yhql, ylgl, ylfl!”
Sezar kaç atlamalı yazmış onu bilmiyorum.
Peki, ben bunları niye anlatdım?
Artık şikâyet mi desek, sitem mi desek pek bilemiyorum ama ben son zamanlarda bâzı meslekdaşların ne demek istediklerini anlamakda zorluk çekiyorum.
Bir kere kimden bahsetdiklerini keşfetmek isterken tereddüdlere düşüyorum; ayrıca o şahsı övüyorlar mı yeriyorlar mı tam karar veremiyorum.
Muhtemelen kendi kalın kafalılığım ama gazete yazıları da esâsen leb demeden leblebiyi anlayanlara değil anlayışı çok da keskin olmayanlara göre yazılır ki netîceten herkes anlasın...
Neyse, belki bu da yeni bir ekoldür.
Hazır açılmışken:
Şifreli metin çözme işlemine “kriptanaliz” deniyor.
Bir de bu konudan sözederken aklıma gelen Ebced Hesâbı var.
Bu hesâba göre Arab Alfabesi’ndeki harflerin sayısal karşılıkları bulunuyor. Onlara göre kurulan cümleler yâhut mısrâlar içinden sayılar toplanınca belirli bir târih elde ediliyor. Tabii o târihi elde etmek üzere mısrâ kurmak kolay iş değil.
Kur’an’da da böyle âyetler bulunduğu ileri sürülüyor.
Meselâ Kamer Sûresi’ndeki “Saat yaklaşdı ve ay yarıldı.” cümlesi Hicrî 1390 Yılı’na denk gelmektedir ki Mîlâdî karşılığı 1969 Yılı’dır.
O yıl Amerikalı astronotlar ayı kazıp toprak örnekleri almış ve dünyâya getirmişlerdir.
Böyle şeyleri öğrenince insan şey edeceğim diye şey oluyor.
Çok şey bâzı şeyler...