PKK ve HDP liderleri arasında belli belirsiz bir tartışma başlamış gibi görünüyor. HDP eş genel başkanının, koşulsuz ateşkes çağrısına Kandil’den farklı cevaplar geliyor: Kıymetli bir çağrı diyen de var ‘HDP barış için bir şey yapmadı ki’ deyip, ‘böyle bir çağrı onun vazifesi değil’ diyen de.
HDP daha ne yapsın, kendi siyasi ve legal mirasına uygun siyaset yapmaya çalışıyor, yüze yakın belediye yönetiyor, 80 milletvekiline sahip, Öcalan’ın mesajlarını Kandil’e taşıdı, oradan gelen mesajları Türkiye’yle paylaştı ama silahlı mücadelenin gölgesinde siyaset yaptığının da hep farkındaydı.
Peki Kandil HDP’nin fakında mı ona verdiği değeri nasıl ölçeceğiz ya da böyle bir değer var mı?
Listelerin belirlenmesi söz konusu olduğunda PKK, evet HDP’nin farkına varıyor ama HDP’yi rahat bırakmak, onun siyaset yapma koşullarını zorlaştırmamak bakımından HDP’ye hiçbir faydası yok.
Türkiye’de HDP için siyasetin imkanları, alanı genişlesin diye bu kadar çaba gösterilirken, bir yandan da apayrı bir siyasi frekansta şiddet ve terör devam ediyor.
Hiç düşündünüz mü, PKK’nin uyguladığı şiddetin dün ve bugün gerçek muhatabı, mağduru ve zarar göreni belki de HDP’dir.
Bugüne bakalım. Demirtaş’ın ifade ettiği gibi üç bakanlık HDP’ye verilen altı milyonun hakkıdır ve bu hakkı HDP’nin reddetmeyip kullanacak olması da elbette olumludur. Peki bu hakkın kullanılabildiği bir dönemde polise ve askere kurşun sıkmanın akılla izanla izah edilebilir bir yanı var mıdır?
Hangi devlet ve hangi demokratik sistem, kendisine topyekun savaş ilan etmiş bir hareketin siyasi kolunu devletin zirvesine taşır? Bu demokrasinin ve Türkiye’nin gücüdür.
Bir yandan da yaşananlar, tarihin en garip ironisi aslında. HDP’nin kazandığı ve resmiyette yönetir göründüğü belediyeler ve o belediyelerin başkanları, birkaç yüzü geçmeyen gruplarla medyanın karşısına geçiyor ve özerklik ilan ediyorlar. Özerkliği korumak için de dağlarda ve şehirlerde mevzilenen öz savunma güçleri herhalde, araçları yakıyorlar, insanları dağlara kaçırıyorlar ve asker ve polislere tuzak kurup her gün birkaç polis ve askeri şehit ediyorlar. Camilerden ve tören alanlarından Kürtçe ve Türkçe yükselen ağıtlar yeri göğü inletiyor..
Soru şu: Bunca tecrübe ve acıya rağmen PKK bu savaşı nasıl sürdürüyor?
Silahı ve şiddeti meşru kılacak makul bir gerekçe yok. O halde, Uluslararası ittifaklar, dağlardaki bir kaç bin kişinin başvurduğu şiddet ve terör, Türkiye gibi siyasi terör ve şiddeti çoktan geride bırakmış bir ülkede hala nasıl sürdürülebiliyor? Benim bu soruya cevabım şudur: Türk siyasi toplumunu, her nasılsa medyası, sivil toplumu, aydını ve akademisyenleriyle PKK’ya ‘ortak’ ettiler.
Bu ortaklığı siz, teröre ve şiddete tanınan tolerans olarak da okuyabilirsiniz. İddia ediyorum, bu kesimler içinde bu tolerans sona ersin, PKK bu çatışmalı süreci bir gün bile sürdüremez. Ama ortada bir ayda, verilmiş yüze yakın şehit var. Özerklik ilanları var. Özerklik ilan edilen merkezleri, HDP’li belediyeler yönetiyor ama özerkliği ilan eden KCK! Gelin de çıkın işin içinden.
Selahattin Demirtaş, aslında ateşkes çağrısından önce Kandil’e seslense ve ‘Ey Kandil, HDP’li belediyelerime dokunma!’ dese daha iyi olacak.
PKK’ya, Türk siyasi toplumu, aydınları ve medyası içinde tanınan tolerans, şiddeti meşrulaştırma ve bu manada içsel bir ortaklık yaşama hali, tehlikeli boyutlara geldi. HDP’yi de tehdit ediyor. HDP’nin 1. Parti olduğu İstanbul/Bebek sakinleri, çıkıp da Bebek’te biz de özerklik istiyoruz deseler vallaha şaşmam! Artistlerimiz, mankenlerimiz, gezi gençleri herhalde İstanbul’un göbeğinde ilan edilecek özerkliği korumak için de Erdoğan ve AK Parti mevzubahisse sıraya girerler, PKK’ya da gerek kalmaz!
PKK’yı yönetenler bu ilan edilmemiş ama özü itibariyle, inanılmaz bir şekilde toplumun çeşitli kesimlerinin içselleştirdiği ‘siyasi ortaklığın’ farkında. Bu ‘siyasi ortaklık’ ve bu tolerans sona ermeden, PKK, şiddete dayalı teori ve stratejilerini terk etmeyecek.
Kısa kısa birkaç not:
1- Celal Kara, A Haber’de yayınlanan ‘Sivil Düşünce’ ekibinden ve benden davacı olmuş. 20 bin lira tazminat istiyor. Dediğimiz şu: Bir savcı adliyenin önüne çıkıp bildiri okuyamaz! Celal Kara şimdi kimbilir nerede ama biz buradayız. İnsanları dava edebilmek için, bu ülkede kalabilmek ve bir tebligat adresine sahip olmak gerekir. Davacının Türkiye’yi apar topar terk etmesi nedeniyle Adil yargının koşulu yok bu davada ama ironik bir dava olduğu açık. Aklıma her şey gelirdi de Türkiye’den kaçan bir savcının davalısı olacağım hiç gelmezdi.
2- Sayın Tuğrul Türkeş, bence Türk milliyetçiliği adına tarihi bir adım attı. Bu adımdan sonra MHP’de ve Türk milliyetçiliğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çoktan yaşanması gereken bir kırılma noktası..
3- Aynı kırılmanın HDP’de yaşanması çok hayırlı olacak. Silah mı, siyaset mi sorusuna cesur bir cevap vermek için HDP’li siyasetçilerin bu kırılmayı göze alması gerekir. Bu arada, HDP’li bakanlar hayırlı olsun.. HDP’nin sisteme entegrasyonu yolunda bir adım daha atıldı, Kandil’i memnun etmeyecek belki ama demokrasi ve barış isteyenlerin bir itirazı da olmaz diye düşünüyorum. Xwedê alikarê her sê vezir be..