Dijital teknolojideki gelişme hızı baş döndürücü. Evvelce “sanal alem” denilerek bir bakıma önemsizleştirilen internet ve mobil bilgisayar ortamlarının yeni bir gerçekliğe tekabül ettiği ve gerçeği maniple etme kabiliyeti anlaşılınca hem daha fazla ciddiye alınmaya hem de dijital teknolojilere büyük yatırımlar yapılmaya başlandı.
Son 10 yılda küresel firmaların büyüklük sıralamalarına bakıldığında çok düşük sermayeler ile kurulmuş olan Facebook, Google gibi sosyal ağ ve platformların enerji ve otomotiv şirketlerinin önüne geçtiği görülüyor. Büyük yarış artık bu sahalarda.
Küreselleşmenin doğasına uyum bakımından da diğer pek çok iş koluna göre avantajlı olan dijital teknolojilerin desteklediği sosyal ağlar, giderek sadece ekonomik değer ve büyüklükleriyle değil siyasal, sosyal, psikolojik, güvenlik gibi pek çok alana yaptıkları tesir ile de gündemde. Tüm bu alanlarda yeni kriterler oluşuyor ve adeta yerleşik tüm kalıplara meydan okunuyor.
Bugün küresel çapta izlediğimiz kavga ve dönüşümün sebebi de bu.
Facebook’un 2.7 milyar kullanıcısı var. Dünyanın en kalabalık ülkesi Facebook deniliyor. Bir video paylaşım programı olan TikTok’un kullanıcı sayısı bile kısa sürede 1 milyarı geçti.
Bu şirketler giderek devlet gibi davranıyor, uluslararası ilişkiler, diplomasi, egemenlik gibi kavramları aşındıracak şekilde devletlerle kapışıyor.
Dijitalleşmenin insanın kol emeğini anlamsızlaştıracağı ve böylece yeni tip bir toplumsal sınıflaşmanın oluşacağına dair disdopik öngörülerde bulunanlar bile var.
Bu arada politik ve toplumsal alanı bu denli etkileyen dijital dünyanın regüle edilmesinin gereğine dair bazı sesler de yükselmeye başladı. Zira çocuk pornosundan, terör örgütüne her nevi gayri ahlaki ve gayri hukuki eylem ve fikir varolabildiği, eleman ya da kurban bulabiliyor bu mecralarda.
Son yıllarda siyaset ve toplumsal hareketler üzerindeki etkisi de test edildi sosyal ağların. Arap Baharı ile birlikte bu platformlar, özgürlükçü hareketlere olumlu desteği ile gündeme gelirken şimdi artık operasyon karargahı olarak iş gördüklerinden söz ediliyor. Seçmen manipülasyonundan ulusal güvenlik açığı oluşturacak siber saldırılara kadar pek çok başlıkta ulus devletlerin egemenliğine tehdit oluşturabiliyor.
Bu yüzdendir ki Twitter, Youtube, Facebook gibi platformlar uluslararası alanda devletlerin hukuki yaptırımlarından azade bir şekilde varlıklarını sürdürebilmek isterken Fransa, ABD, Almanla gibi ülkeler bu alanlarda bir takım yasal düzenlemelere gidiyor. Yasaklamanın netice vermediği bu dünyada iş birliğini zorunlu kılacak şekilde yasal düzenlemeler yapılması elzem gözüküyor.
Türkiye uzunca bir süredir dijital platformlar üzerinden operasyona maruz kalan bir ülke. Bununla mücadele etmenin yanında sosyal ağlarda varlık gösteren vatandaşlarının hukukunu da korumakla yükümlü.
Ak Parti'nin başlattığı dijital farkındalık kampanyası, onun öncesindeki etik kurallar hatırlatması, toplumsal farkındalığı artırmak noktasında çok önemli ama bu alan hem birey haklarının hem devletlerin egemenlik haklarının çok kolay ihlal edilebildiği bir vasfa sahip. Bu yüzden de farkındalık çalışmalarıyla yetinmeyip Fransa ve Almanya’nın yaptığı gibi bizde de yasal düzenlemelere gidilmeli.
‘Siber vatan’ tabiri isabetli. Her milletten insanın her devletten vatandaşın kullandığı, iletişimde olabildiği ve içerik ürettiği bu geniş sahanın biran evvel hukukunun oluşturulması ve söz konusu şirketlere karşı ülkelerin kendi siber vatanlarının ve vatandaşlarının hukukunu korumaları gerek.