Göçmen kuşlar göç ederken kanatları havada birbirine çarpar, kırılır, yere düşer de bakanı olmaz diye güzergâhlarına yaralarını sarmak, tedavi etmek için vakıflar kuran bir merhamet medeniyetinin izzetli mensuplarıydık.
Gelinen hale bak...
Bir kısım vatan evlatları bu izzeti muhafaza etmek için düştüğümüz yıllardan buyana çok büyük gayretler gösterip değerlere sahip çıkmaya çalışsalar da kıyamet tufanındakine benzer savruluşların yaşandığı kültürel ve askeri savaşlar sebebi ile verdiğimiz kayıp az değil.
Ciddi zayiatlar vermişiz sömürgenlerin saldırılarında. Hem canlar gitmiş, hem şerefler, hem de onur...
Tabiri maruz görün, vicdan kerhaneye düşürülüp ellerinden ayaklarından yatağa prangalanmış, dünyada ne kadar itilmiş maganda varsa gelip geçmiş üzerinden, gelip geçmiş ve salyalarını masumenin üzerine akıtarak sükûn bulup azgınlığını dinlendirmiş...
Kendi olmaktan çıkmış, envaı çeşit şeytan geninden mürekkep aşıların zerk edildiği tecavüzlerden bambaşka bir canavar peyda olmuş...
Devlerin kulaklarını patlatacak çığlıkları, huzur verici bir melodi gibi huşu içinde dinleyebilen insan görünümlü mahlûkların gezindiği milli park haline dönmüş dünya...
Bunların numunelerini belirgin bir şekilde görüyoruz bölgemizde...
Yalan, masum bir bebek dilemesiymiş gibi takdim edilir olmuş bazı insan görünümlüler için...
Puştluk, hak arama davası adamlığının kriteri olmuş. Oda aranacak bir hak kalmışsa...
Traktörü ile tarlasına giden masum bir çiftçi görünümü altında römorka yüklenen tam 2 ton patlayıcıyı, bölgenin güvenliğini namusunu korumak için vazife başında olan Mehmetçiklerin dibinde patlatma Puşt’luğu sözüm ona dava adamlığı bellenmiş. Ümmetin izzetli elinden koparıp sömürgenlerin hizmetine bir onursuz bir köle devletçik daha sunma davası..!
İçinde şerefsizlik, onursuzluk, yalan, kalleşlik, provokasyon, uyuşturucu ticareti, hırsızlık, bebek katilliği, ahlak katilliği, Allah-Kitap-Resul düşmanlığı, ve sair, günümüze kadar icat edilen ne kadar fenalık varsa hepsini içinde barındıran kökü şeytana dayalı “dava”...
Tarihi ihanet davası. Hemşeriye ihanet, tekrar vatandaşıyla kucaklaşmaya çalışan devlete ihanet, tarihe ihanet, kültüre ihanet, dine ihanet, doğmuş doğacak nesle ihanet.
Hainlik başka nasıl tarif edilir ki..!
Bölge insanı olan hamile bir kadını hastaneye yetiştirmeye çalışan küçük Muhammed, Mehmetçiğe pusu kurup katledebiliyor...
Millet meselelerine hal yolu bulsun diye vekil olan, terör sevici milletvekili kalkıyor velinimeti olan millet katledilsin diye silah/bomba kuryeliği yapabiliyor...
Hükümet samimi olarak kardeşlik müzakereleri yaparken, kalleşlik yapıp sokaklara davetiye çıkaran homoseksüelci eş genel başkan şimdi kalkmış sanki hiçbir şey yokmuş gibi, tekrar çözüm masasına dönülsün diye yalan dolan sahtekarlık yapabiliyor...
Sözde yolundan gittiği Saidi Nursi Kürt diye cenazesine gitmeyen takkeli Amerikalı hodja elinde ne imkân kaldıysa hepsini, ihanette meslektaşı Kürtçü İzrail beslemelerinin kullanımına sunmuş, hizmette sınır tanımadan Allah’ın insanoğluna bahşettiği “iman” kavramına deprem üstüne deprem yaşatıyor...
Yine takkeli Amerikalı hodja’nın televizyon kanalizayonunda, “İslamcı” lığı ile maruf Ali Bulaç’ın, yaşadığımız kalleş terör ortamına rağmen, devletin operasyon yaparak PKK’yı tahrik ettiğini ve 2 polis için Kandil’in vurulmaması gerektiğini ifade etmesi hayreti hayrete düşürüyor...
Öyle bir zaman tünelinden geçiyoruz ki, şeytan şaşar yaşadığımız kalleşliklere, ihanete, yalana, dolana, puştluğa...
Biri çıkıp dese ki; olan biteni görünce şeytan pes etmiş, işi bırakmış... Olur mu olur...
Dünya imtihanının en önemli unsuru işi bıraktığı zaman da kıyamet kopmuş olur...