Türk sinemasında mizahi filmlerin belli bir geleneği vardır ve melodramlarla sinemamızın önemli bir kanalını meydana getirmektedir. Tarihi süreç içinde bugün geldiği nokta itibariyle komedi filmlerimiz edebi argonun sınırlarını aşıp, kaba argoya ve başka düşüklüklere tevessül eder hale gelmiş, seyircinin değerlerini heder etmeye yönelmiştir. Bir filmi ortaya çıkaran omurga senaryo olduğuna göre, son haliyle seyirciyle buluşan eserin mimarları arasında senarist ve yönetmen yer almaktadır. Sürgün İnek, düzgün senaryo kurgusuyla, yerinde ve dengeli oyunculuk yönetimiyle sinemamızın yüz ağartan komedi filmlerinden biri olarak şimdiden yerini almıştır. Ülkenin siyasi çalkantılarla yüklü olduğu dönemlerden birinde, 28 Şubat’ta, bir köyde geçen traji-komik olayların resmedildiği filmde, çocuklardan aile fertlerine, muhtara, imama, öğretmene hiç komplekse kapılmadan sahici bir yaklaşım sunulmakta, jandarmasıyla, dışarıdan gelen müfettişiyle, milli eğitim müdürü ve milletvekiliyle toplumun bir kesiminin gerçekçi bir portresi çizilmektedir.
Serkan Öztürk’ün senaryosu, Ayhan Özen’in yönetmenliği, Cahit Berkay’ın müzikleri, Kapıları Açmak dizisinin jenerik çalışmasından hatırlayacağınız İranlı sanatçı Reza Hemmetirad’ın özenli sanat yönetmenliği ve tabii ki bir güldürü filminin olmazsa olmazlarının başında gelen oyunculuk gücüyle film akmakta, birbiriyle bağlantılı gerilim noktaları seyircide bir merak uyandırmakta ve güldürü sinemasının önemli unsurlarından gülünç haller ve zeka işleyişleri gerilimi olabildiğince esneterek seyirciyi tebessüm ettirmekte veya rahat bir şekilde güldürmektedir. Dönemin siyasi konjonktürünün bariz bir şekilde görüldüğü filmde bu ortam bir bürokratın köye gelişi ve bir parça da askeriyenin tavrıyla karikatürize edilmekte ve topluma bir yerde yukardan dayatılan bazı kaideler dolayısıyla “güleriz ağlanacak halimize” durumu mizahi bir şekilde çizilmektedir. O günlerde yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenilerek yapılan filmde, bir ineğin küçük bir çocuk tarafından rahatsız edilmesi sonucu köy ilkokulunun bahçesindeki Atatürk büstünü yere düşürmesi ve kırılmasına sebebiyet vermesi sonucu olaylar beklenmedik (veya ironik biçimde beklendik) şekilde gelişerek bir dizi gülünç durumlar ortaya çıkar. Köydeki tiplerin birbirinden değişik karakterleri üzerinden örülen senaryo dokusu sonlara doğru biraz dağılıyor gibi görünse de, sonundaki düğün sahnesiyle oradaki topluluğun hep birlikte eğlenmeye katılması toplumdaki değişik kesimler arasındaki barış ortamının vurgulanması anlamında da metaforik bir değer taşımaktadır.
Filmden önce gösterilen gösterime çıkacak yapımların fragmanlarından bir başka yerli komedi filmi olan Mandıra Filozofu’nun görüntüleri, maalesef yukarıda sözünü ettiğimiz edebi argo ve halleri ‘aşan’ örneklerden biriydi ve tuhaf bir çelişkiyle üstelik tv ekranlarında aile dizileriyle tanınan bir ismin senaryosuna dayanıyordu. Bu filmle mukayeseli bir zeminde ele alındığında Sürgün İnek’in benzerleri arasında farklı bir yerde durduğu ortadadır.