İç savaşın hararetlendiği, muhaliflerin Şam'a dayandığı günlerde Türkiye istihbarat olarak sahadaydı, çatışmasızlığın statüko haline geldiği dönemlerde ise askeri sahayı kontrol etmeye başladı. Çatışmasızlık hali zaten Türkiye'nin askeri varlığıyla temin edildi. Suriye vasatında çok zorlu dönemler yaşandı. Bugünlere kolay gelinmedi.
Suriye halkından sonra Suriye iç savaşı dolayısıyla en çok yıpranan Türkiye oldu. Artık nihayetlendi; 61 yıllık Baas rejimi, 14 yıllık iç savaşın ardından sona erdi. Bedeli çok ağır oldu. Yüzbinlerce insanı katletti Esed ve arkasına aldığı güçler. Suriye tüm bölge için istikrarsızlık kaynağı oldu. Artık yeni bir dönemin kapısı aralandı. Sadece Suriye için değil tüm Ortadoğu için yeni bir dönem başlıyor.
Elbette her şeyin güllük gülistanlık olacağı anlamına gelmiyor bu; hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin ama...
Nasıl başladığınız, ilk düğmeyi nasıl iliklediğiniz çok önemli. İzleyip göreceğiz.
*****Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı olarak da bakanlık döneminde de Suriye dosyasının en aktif çalışanı oldu. Evvelki gün NTV kanalına verdiği röportaj, Türkiye'nin bu süreçteki rolü kadar bundan sonrası için de en aktif ülke olacağını haber veriyordu.
Herhalde kestirmeden söylememiz gereken ilk şey; bu sürecin bir kazananının da Türkiye olduğu Suriye için yediğimiz dayaklar, DEAŞ'a destek veriyor yalanıyla uğradığımız saldırılar, PKK'nın Suriye üzerinden başımıza yeniden bela edilmesi, içimizdeki muhaliflerin Esedçiliği falan... İhanet ve şuursuzluğun bir araya geldiği bir sürecin sonunda, Türkiye kazandı. Hem de bu ağır süreçten güçlenerek çıktı.
*****Sevinmeyelim mi yani?
Evvela bir sevinelim!
Türkiye için sevinelim, yıllarca Esed rejiminin zulmü altında yaşamak zorunda kalan, işkencehanelerinde ölmek daha iyidir diye Allah'ına yalvaran bir halkın zaferi için sevinelim.
En uzun sınırımız olan komşumuz ülkeye istikrar geleceği için sevinelim.
Yıllardır yüksünmeden ağırladığımız, kardeş olduğumuz, komşu olduğumuz ve zaten yüz yıl önce aynı vatanı paylaştığımız insanlar evlerine dönebilecekler diye sevinelim.
Sevinmeyi kendimize haram etmeyelim.
Sevincimizi kursağımızda bırakmak isteyenler HTŞ İsrail ile anlaştı algısını yayan söylemlerine aldırmayalım. İsrail Esed'e saldırmadığı kadar Esed sonrası Suriyesine saldırıyor. Esed yok artık, İsrail yeni İsrail'i vuruyor. Suriye'nin silahlarını vuruyor. Esed'den emindi. Ama yeni Suriye yönetiminin İsrail dostu olmayacağını çok iyi biliyor. O yüzden fırsat bu fırsat deyip vuruyor.
*****Verilmiş sadakamız varmış! Bunun için de şükredelim. PKK'ya müzahir isimlerin yaptığı yorumlar, neye şükretmemiz gerektiğini gayet güzel özetliyor.
"Bugün Tayyip Erdoğan'ın oturduğu koltukta Kemal Kılıçdaroğlu oturuyor olsaydı YPG mevzi kaybetmezdi" diyen yorumcular doğruyu söylüyor.
O koltukta Kılıçdaroğlu değil Erdoğan oturduğu için şükretmeliyiz!
Zafer Partisi ve CHP'nin iktidara karşı en büyük koz olarak göçmenleri kullandığı, göçmen karşıtlığının provoke edildiği seçim sürecinde, seçimden önceki son röportajında bile "İstemeyen kimseyi göndermeyeceğiz" diyebilmiş bir Cumhurbaşkanımız olduğu için de şükretmeliyiz.
Artık HTŞ, MSO, YPG gibi yapıların olmadığı, otantik tüm halkların birlikte yönettiği bir Suriye için Türkiye tüm kurumlarıyla çalışıyor. Suriye'nin nasıl bir sisteme kavuşacağına, nasıl bir anayasa yapacağına elbette onlar karar verecek. Ama çok belli ki tüm bu sürecin baş aktörü Türkiye olacak.
Bunun için de sevinmeliyiz.