31 Mart seçim sonuçları sadece AK Parti'de değil CHP'de de şaşkınlık yarattı. Ne AK Parti bekliyordu bu sonuçları ne de CHP.
CHP, seçim sonuçlarının kendi mahareti olduğunu düşünedursun asıl muhasebe öyle anlaşılıyor ki AK Parti'de. Cevaplanması gereken soru şu: "Seçmen ne mesaj verdi?
Cevap vermek zor değil, iş ki o mesajın katmanlarını okuyabilmek ve gereğini yapabilmek ve tabii neden mesaj sandıktan önce anlaşılamadı, bunu irdeleyebilmek...
Herkes birinci sıraya hayat pahalılığını koyuyor; doğrudur. Bir alışverişten diğerine rafta fiyatı sabit kalan ürün bulmak zorlaştı. Ev kiralarını da ekleyince düşük gelir gurubu için hayat gerçekten çetin bir hal aldı. Orta sınıf giderek ortanın altına doğru eridi.
İyi de mahalli seçimlerin ekonomiyle alakası ne? Üstelik daha 10 ay önce bir genel seçim yapıldı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 52 ile seçimi kazandı. AK Parti ciddi oranda oy kaybettiyse de 14 Mayıs seçimlerini yine açık ara önde bitirdi.
Ama vatandaş, mesaj vermek için Cumhurbaşkanlığı seçimini değil de mahalli seçimleri tercih etti. Peki neden?
Sıkça yapılan eğilim anketlerinde "Sizce ülkedeki en önemli sorun nedir?" sorusuna verilen cevaplarda bir süredir ilk sırayı ekonomi oluşturuyor. "Peki sizce bu sorunu kim çözer?" sorusu yöneltildiğinde ise İlk sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ismi geliyor. Seçmen sıkıntı bildiği konuları muhalefetin çözebileceğini düşünse tercihini 10 ay önce farklılaştırabilirdi. Öyle yapmadı. Bekledi, sabretti ve sözünü 31 Mart'ta bizzat Cumhurbaşkanına söylemek istedi.
Sağ muhafazakar kesimin dilidir sandık. Yakıp yıkmaz, sırtını silahlı kuvvetlere yaslanmaz, vesayetten medet ummaz. Sandıkta konuşur, sandıkla konuşur.
31 Mart seçimlerine "sessiz yığınların sesi" olarak bakmak ve sıra sandığa gelene kadar neden bu mesaj alınmadı? Sessiz yığınların sesi neden işitilemedi, buraya odaklanmak gerek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar sandıktan yükselen feryadı iyi duyan yoktur.
31 Mart seçimleri için vatandaş Erdoğan'la doğrudan iletişime geçti diyebiliriz. Adeta aracısız konuştu.
Sorun ettiği tek konu ekonomi de değil. Ama geçim darlığı seçmenin toleransını düşürdü. Sizde yoksa başkasında olanı daha fazla görürsünüz. Kusurlar gözünüze batar. AK Parti teşkilatlarına ve siyasi kadrolara yöneltilen eleştirilerin arka planında bu da var.
Para kulelerine, parti içindeki çekişmelere ve ortada bir belediyecilik başarısı olmamasına rağmen seçmenin CHP'ye değil de AK Parti'ye fatura kesmesini seçmenin lisanı hali olarak görmek ve gayet ciddiye almak gerek.
DAHA KÖTÜSÜ NE OLABİLİRDİ?
Seçim akşamından beri AK Parti seçmeninde ve partililerde bir moral bozukluğu var, son derece normal. Fakat dikkat ediyorum bu öyle yese kapılmak şeklinde değil.
Seçim sonuçlarının olgunlukla karşılanması ve sandığa gitmeyen seçmene hakaret edilmemesinden bahsetmiyorum. Zaten bildiğimiz bir şey bu; sağ ve solu ayıran kriterlerden biri de cumhurun tercihine saygı gösterebilmek ya da bidon kafalı diyerek halkı aşağılamaktır...
Yese kapılmak şöyle dursun "Olanda hayır vardır" denilerek bu ciddi yol kazasının daha kötü sonuçları önleyici işlevine odaklanılmış durumda.
Bundan daha kötüsü ne olabilirdi? Galiba daha az oy kaybetmek AK Parti için daha kötü olurdu.
Şok etkisi yaratmayacak bir kayıptansa böylesi bence de daha iyi. "Toparlanın gitmiyoruz" dedirtecek ciddiyette bir uyarı mesajı!