Hem açık bir savaş yürüteceksin hem de hala insan hakları ve demokrasi havariliğine soyunarak bu kavramlar üzerinden PR yapacaksın. Eli kanlı bir demokrat, insanları evinden, ekmeğinden eden bir insan hakları aktivisti, sivilleri canlı kalkan olarak kullanan bir siyasetçi, insanların sokaklarına, mahallelerine bombalı hendekler açan bir özgürlük hareketi!
Tevil edilebilecek sınırı çoktan aştınız. PKK/PYD’nin Türkiye ve Kürt halkına yönelik yürüttüğü terörü hiçbir kavramla meşrulaştıramazsınız. “İç savaş çıkar” tehdidiyle yürüttüğünüz iç savaş mekanizmasının dişlileri şimdiden sizi önüne kattı bile.
Ha bir de yeni bir habermiş gibi ajanslara düşen “PYD Türkiye’ye savaş açtı” korkutması var. PYD zaten Türkiye’ye karşı savaşıyor, ilan etmekte gecikti, o kadar. Türkiye, PYD’nin gizlemeye çalıştığı stratejiyi Cenevre görüşmeleri dolayısıyla açık etti. KCK denilen üst yapı PKK ve PYD’nin ortak çatısıdır. Türkiye nicedir söylediği bu gerçeği PYD ikrar etmiş oldu.
***
Çözüm sürecinin mümbit ortamında siyasetin iyi niyetini ve “yüz yıllık barış projesinin illa ki zorlukları olacak, yolları illa ki çatallanacak” rasyonalitesini alabildiğine sömürdünüz. Suriye’nin denkleme girmesiyle çözüm sürecini zaten gözden çıkarmıştınız. Rojova’ya Türkiye’den bakabilseydiniz hem Suriye’de hem Türkiye’de kazanacaktınız ama siz Türkiye’ye Rojova’dan bakmayı tercih ettiniz. Çözüm sürecinin ılıman iklimini Kürt halkının altına dinamit döşeyerek istismar ettiniz. Siyaseti terörün aparatı haline getirdiniz. Siyasi örgütlenme özgürlüğünü PKK’nın şehir örgütlenmesine hasrettiniz.
Ülkenin batısı çözüm sürecinin hatırına 90’ları alabildiğine eleştirirken, Kürt halkının yaşadıklarıyla empati kurmayı öğrenmişken, Kürtlerin Diyarbakır Cezaevinde yaşadıklarını Karadeniz’in yaylalarındaki nineler bile öğrenmeye başlamışken, şehit analarının acısının çocuğu PKK kamplarında olan analar tarafından teskin edileceği bir iklim oluşmaya başlamışken siz gençleri silah altına alacak yeni örgütler icad ettiniz. Dilinizi ve kaleminizi sivrilttiniz. Sürecin muhataplarını şeytanlaştırdınız. Masanın ayaklarını tekmelediniz. Barış yemeğini yemeğe zaten niyetli değildiniz, ha bire kusur buldunuz.
Sizin için çözüm sürecinin anlamı; rahat propaganda, siyasal meşruiyet ve hendek savaşı için gerekli mühimmatın şehirlere taşınabilmesiydi.
Olması gereken, silahlı unsurların ülke dışına çıkarılmadığının anlaşıldığı anda şartları yeniden konuşmak üzere süreci askıya almaktı. Çözüm süreci, PKK’nın Türkiye için güvenlik tehdidi olmaktan çıkarılması adına başlatıldığına göre ilk şartın dahi yerine getirilmediği bir vasatta çözüm sürecinden söz etmek zaten mümkün değildi.
Ama ne oldu, devlet bu süreci tüm Türkiye’nin Kürt halkının yaşadığı sorunlara empati kurabileceği bir psikolojik hazırlık evresi olarak değerlendirdi. PKK niyetini zaten belli etmişken çözüm sürecini bu kadar sündürmek belki hata idi ama tam da bu yüzden PKK bugün Kürt halkını savaş nizamına sokamıyor. Kandil’teki terör baronları ne kadar parmak sallasa da, HDP’li vekiller ne kadar çabalasa da olmuyor işte, Kürtler PKK’nın savaş oyununa gelmiyor.
***
Bu çok iyi planlanmış gibi duran projenin en önemli ayağını ihmal ettiniz. Ahmet Kaya’ya karşı 10 yıl marşı okuyarak 28 Şubatçılarla yan yana hizalanan Mahsun Kırmızıgül’le, FETÖ’nün yemlediği başta itibarı olmak üzere her şeyini kaybetmiş sözde aydınlarla, Cihangir solcularıyla, bir avuç akademisyenle, Ortadoğu’nun tek seküler örgütü biziz diye kendinizi pazarladığınız batı medyasıyla ve silah tedarikçilerinizle bu işi halledebileceğinizi zannettiniz. Ama yanıldınız!
Küçük bir noktayı ihmal ettiniz, sessiz Kürtleri hesaba katmadınız.
Sizin suistimal ettiğiniz çözüm sürecinde Kürt halkı kendini Türkiyeli hissetmeye başladı. Üstelik başlattığınız savaşta ilk onları mağdur ettiniz. Çocuklarını hendeğe sürdüğünüz, evini başına yıktığınız Kürtler sizin savaşınıza karşı çıktı.
Devleti hırpaladınız, asker ve polisleri şehit ettiniz, onlarca sivil Kürdün ölümüne yol açtınız.
Günün sonunda Kürtleri kaybettiniz!