Geçtiğimiz iki gün Rize ve Trabzon'daydım. Yediğim mıhlamalar, içtiğim ayranlar bende kalsın ama size biraz havadis vereyim memleketimden. Sebebi ziyaretim iki nedenleydi.
AK Parti Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir, 81 ilde KOSGEB kredi ve hibeleriyle iş kurmuş ve işini büyütmüş kadınlarla buluşuyor. Bu vesileyle ilgili bakanlıkların ildeki bürokratları da kadınlara kredi ve hibeleri nasıl kullanacaklarını anlatıyor. Hayvancılık yapan mı istersin, kooperatif kuran mı, sanayi kollarında iş üreten mi... Kadınlar fena!
Ellerinden hiçbir şey kurtulmuyor.
Karadeniz kadını zaten dur din bilmez malum. Çalışamıyorsa öldüğü içindir.
O kadar kadını bir arada ve üretim halinde görmek benim için de doping oldu. AK Parti'yi yaşam tarzı üzerinden etiketlemeye çalışanlara kadınların arı gibi çalıştığı hayatları göstermek lazım. Kadının her açıdan öncü rollerinin arttığını, eğitim ve iş hayatına katılımda eskiye göre kadın sayısının oransal olarak çok arttığını istatistikler zaten söylüyor. Kadın elinin iş tuttuğu bir yerde her şeyden önce öğrenilmiş çaresizlik ortadan kalkıyor. Kadının, ister tarlada ister fabrikada iş gücüne aktif katıldığı ailelerde çocukların gelecek beklentisi yükseliyor. Ailelerde kalkınma oranı artıyor.
Rize'de de, Trabzon'da da çok güzel kadınlarla tanıştım. Annem gibi güçlü kadınlar, asla pes etmeyen, düştüğü yerden kalkmasını bilen kadınlar...
Sebebi ziyaretimin ilki bu kadınlardı işte.
İkincisi de kadınlar var. Karadeniz'de kadınların içinde olmadığı hiçbir iş yok çünkü. Rize'ye gelip de İkizdere'ye gitmeden, Gürdere'deki taşocağı olayının yöredeki gerçek yansımasını kendim dinlemeden dönemezdim.
Meclis kürsülerinde konuşturulan, eylemin en önünde ikonlaştırılan kadınlar vardı tamam da ekranlarda görmediğimiz, bağırıp çağırmayan kadınların ve erkeklerin konuyla ilgili görüşleri neydi?
İki gazeteci bir arabaya atlayıp İkizdere'ye vardık. Güzel küçük bir ilçe. Gelişmiş, yolları mamur, zenginleşen eşrafı tarafından kalkındırılmış bir ilçe. Karadeniz bu günlere kolay gelmedi fakat. Yol yoksa hayat da yok. Bugün köylerin yeniden canlanması da yolların daha bakımlı hale gelmesiyle mümkün olmuş. Kışın ıssız olan Karadeniz köyleri yazın şenlik yeri.
İlçede biraz dolaşıp "Ne oldu, nasıl oldu, neden bu itiraz?" diye soruşturalım dedik.
Çok kısa ve net cümlelerle gözlemimi anlatmak isterim. Bir kere gazeteciyiz dediğinizde ahali huylanıyor. "Gene ne için geldiniz, neyin peşindesiniz?" der gibi ters ters bakıyorlar. Taşocağını sorduğunuzda huysuzluk daha da artıyor. "Bitti gitti işte, bi salın bizi" modundalar.
Biraz konuştukça anlıyorsunuz, huysuzlanmalarının nedenini. İkizdere halkı ilçelerinde böyle bir hadisenin yaşanmasından çok rahatsız olmuş. "Ön plana çıkan birkaç kişi var bizim buradan, ama sanki İkizdere tümden karşı gibi bir algı oluştu diyorlar. Yok öyle bir şey. Ülkemiz için şehrimiz için fayda sağlayacak bir şeye biz karşı gelmeyiz. Niye gelelim?" diyorlar. "İyi de kendini yerlere atan, bağırıp çağıranlar oldu, ya neden?" diye sorunca da "Biz onlara bir şey demiyoruz, onlar hakkında konuşmak dahi istemiyoruz" diyorlar.
Tabiatları gereği lafını esirgemeyen insanların bu kadar temkinli konuşması biraz tuhafıma gidiyor. Anlıyorum ki biraz da kırgınlık oluşmuş. Yaşananları yakıştıramamışlar kendilerine.
Köye doğru yola çıkıyoruz, rastladığımız herkesle konuşuyoruz. Konuştukça diller çözülüyor. Yol kenarında, çaylığının altındaki otları temizleyen bir anne ve oğluna rastlıyoruz. 60 yaşlarında bir kadın, 40'larında oğlu. Teyze öyle dolmuş ki, konuyu açınca içini döküyor adeta; "Bunlar nasi insandur, ha bu yollar yapilmamiş olsa biz bugün ne ederduk? Taşocağı da taşocağı. Taşocağı olacak tabi.... Milleti kanduriyiler. Yok ağacumuz, yok toprağumuz, yok bilmem ne... Ağaç da bizum, toprak da bizim, taş da bizum. Devlet da bizum.
Evladumi, siz bakmayun ha bulere."
Anlayacağınız değişen bir şey yok, her yerde sessiz çoğunluk sessiz.
İstemezükçülerin sesi hep çok çıkıyor.
O halde sessiz çoğunluğu daha fazla muhatap almak ve istemezükçüler suyu bulandırmadan önce vatandaşı doğru bilgilendirmek gerek.